İtiraf edeyim Hoca’nın hakkını vermeye çalışırken bile “acaba kötülük mü ediyorum Galatasaray’a, Fatih Terim’e” diye bir endişe var kalbimde!..
Biliyorum çünkü yaşanmışları...
Fatih Hocamın baloncuk yapmış atardamar gibi netameli bir “ego anevrizması” ile yaşadığını ve anasının ak sütü kadar helal övgülerin bile ciddi riskler taşıdığını biliyorum.
Galatasaray’ın ise Fatih Terim ile birlikteliğinde kimi “büyük aşkların” marazı “denge sorunu” sabıkalarını çok iyi hatırlıyorum. Terim’e karşı aşırı tutkudan kaynaklı kızgınlık nöbetlerine fena halde yatkındır kadim kulüp.
Birbirini besleyen bu “olası duygu ve ilişki bozukluklarında” benim de tuzum olmasın diyorum ama Fatih Terim/Galatasaray çiftinin ne kadar birbirlerine yakıştığını, ne kadar güzel sonuçlar verdiğini söylemekten kendimi alamıyorum.
Ben sakınsam da fark etmez zaten...
Olay ortada:
Fatih Terim farklı bir hoca.
Farkı şurada: Ona biraz “cimri” davranarak yaratma/üretme/icat etme koşullarını hazırlayacaksın, malzemede mağdur ederken sırtını bol keseden sıvazlayacaksın, gerisine karışmayacaksın.
Sadece takımı değil, seni bile hayal etmeyeceğin yerlere taşıyıverir. Anahtar kelime mağduriyettir ve önce santrfor alamayan yönetim ile sonra kadrosunu tırpanlayan UEFA ile iki kere mağdurdur Fatih Terim.
Ve tam da istediği durumdur!
Evet... Meslektaşlarını bunalıma sokacak bu koşulları adeta lütuf olarak görmek için kendini eğitmiş, kungfu üstadı gibi üzerine gelen darbenin enerjisini yararına kullanan bir Fatih Terim var karşımızda.
Terim “fıtratı gereği” sızlanacağına bu handikaplarla başaracağı her şeyin çok daha kıymetli olacağını hesaplamakta ve kendisinden başlayarak Arena’nın en üst sırasına kadar Galatasaray’a artı yazmaktadır şimdi.
Açık konuşalım... Dolar’ın, Euro’nun bu pahalılığında, batmış kulüpler satılmaya yıldızlarından başlamışken, bulunmaz bir nimettir bu davranış modeli.
Çünkü ortaya ciddi bir irade farkı koyar. O da sonuca yansır şekilde görüldüğü gibi!
Meslektaşları hâlâ deneme yanılma ile takım oluşturmaya çalışırken, gidene ağlayıp VAR’la kavga ederken, o gözden çıkarılmış Eren’i, Donk’u, Linnes’i parlatıp yeniden yıldızlaştırarak, ergen çocuktan futbol filozofu çıkararak hem ligin lokomotifi oluyor, hem de Lokomotiv’in kalesine hiç görmediği kadar gol yığıyor bu sayede.
Ortaya “hayalini” sürüyor, sahayı, tribünü peşine takıyor.
Her hoca futbolu biliyor... Fark ayrıntılarda.
Yanlış anlaşılmasın; sıradan bir motivasyon değildir Terim’inki... “Aslanım/kaplanım” ile futbolcu verimini arttırmak değildir. O teknik direktörlüğünün “acemilik” dönemindeydi belki. Artık kendini motive etmenin yetip de artacağını öğrenmiştir Terim... Özeti ve belgesi “hayalim var” cümlesidir.
İşin güzel tarafı sözü eylemle desteklemesidir Terim’in. Galatasaray’da futbolcuyu, tribünü bir tık yukarı taşıyan Terim’in sadece cümleleri değil yaşamının tümüdür yani.
Evet... En başta tribün bunu hissetmektedir.
Önceki gece, taraftar takımı yüreklendirip eksiklerini kapatmak için gelmedi Arena’ya... Rakibi sindirmek için de gelmedi, ne kadar güçlü olduğunu sergilemek için de...
Terim’den başlayan takımı etkileyen o özgüvenli gayretin bir parçası olmak için geldi asıl. Alışveriş yok, paylaşım var. Bir taraftarın yaşayacağı daha güzel duygu var mı? Nazar değmesin hem Terim hem Galatasaray mükemmel durumda. Dolayısıyla benim endişem de zirvede.
Ya Terim’in ego anevrizması şişip şişip patlarsa!
Ya aşkını kesip yiyen Oberhansley gibi Galatasaray’ın Terim tutkusundaki dengesizlikler hortlarsa!
Neyse... Şampiyonlar Ligi aynı tempoda gitsin de gerisine sonra bakalım. Hem sadece benim hafızam yok ki, herkesin dersini almış olması lazım.