Bencil veya umursamaz sanmasın kimse!.. Uçaklardaki “oksijen maskeleri düştüğünde, önce kendinize sonra çocuğunuza takın” uyarısı kadar kıymetlidir büyük yıkım ve feci kırımdan üç hafta sonra Süper Lig’in erteleme maçlarıyla başlaması…
“Boş verin evladınızı” demez o uyarı… Problem çıktığında çocukla bilinçli ebeveynlerin ilgilenebileceği mantığından yola çıkar.
Tıpkısının aynısı… Yeniden başlayan maçlar da biraz kafayı toparlayıp depremzedeler ile dayanışmaya daha iyi odaklanabilmek ve birlikteliğimizi somutlaştırmak için 90’ar dakikalık teneffüsler olacaktır bundan sonra. Bir nefes oksijen olacaktır. Hem bizim… Hem de ilk günden itibaren bölgeye yardım çağrılarına/ organizasyonlara girişip tesislerini/ statlarını/gönüllerini enkazda kalan, enkazdan çıkan ve varı yoğu enkazda gömülü, sadece canı kalmış depremzede vatandaşlarımıza açan kulüpler için çok kısa bir mola…
Tır doldurmaya küçük bir ara ama akıllar orada. Eğlence değil. Çünkü hiçbir şey eskisi gibi değil. Normale çok var! Asıl işi birbirine laf yetiştirmek sanılan başkanlar tribünde omuz omuzaydı ve Beşiktaş-Antalyaspor maçında buluşmak üzere sözleştiler Kadıköy’de… Takımlar çıkarken yaşanan sessizlik, saygı duruşunun tüyler ürpertici şekliydi. Taraftarın sahaya attığı “yabancı madde” ise dondurucu deprem bölgesindekileri biraz olsun ısıtacak gönül düğümleriydi. Saraçoğlu kapılarında bu kez bozuk paralar değil oyuncaklar teslim edildi. Şimdi sıra bizde… Ortada bir futbol mücadelesi varsa, aklımızdan çıkmayan felaketi kısa bir süre kenara alıp, iyisiyle kötüsüyle oyunu yorumlamak düşüyor üzerimize. Bu sezon ilk defa 11 kişi oynadı Fenerbahçe!.. Çünkü 12. Adamı Jesus cezalı ve tribündeydi. Konyaspor ise ertelemeden sonra transfer ettiği futbolcularını tribünde oturtmak zorunda kaldı. Hatta ilk sarıyı itirazdan gören takımın en büyük ümidi Diouf atılıp Michalak sakatlanınca Stanojevic sahaya genç takımdan Mehmet’i sürmek zorunda kaldı.
Aslında maç 11. dakikada Valencia’nın gole çevirdiği penaltı ve on dakika sonra Konyaspor’un on kişi kalmasından sonra bitmişti. Ancak üç haftalık ara, takıma değil de Fenerbahçe topuna fren yaptırmıştı sanki. Lincoln’u savunmadan öne çıkarıp uzun süre onun tekniğine mahkum oynayan Fenerbahçe iştahlıydı, kendinden emindi fakat uzun süre baskısını sonuçlandıramadı. Hatta kaleyi bile bulamadı doğru dürüst. Topun arkasına iyi geçen Konyaspor’a karşı ancak ilk yarının uzatmasında ikinci farka ulaşabildi.
Tabi ikinci golün de sahibi Valencia… Koştuğu yönün tersine adeta bir akrobat gibi attı ikinci golü. Hem zor hem de müthiş bir şekilde. Başka bir düzeye çıkıyor Valencia’nın golcülüğü açıkçası. İkinci yarı rakip eksik ve Fenerbahçe 2-0 önde başladı ama bazı futbolcuları rutinin ötesine geçemiyordu. İrfan Can olabilirdi lakin Ferdi tuhaftı yani. Kim bilir; belki de ortamın psikolojik ağırlığı vardı üstlerinde. Jesus’un yardımcısı Deus, İrfan ve Arao’yu Emre Crespo ikiliyse değiştirerek hem takımı hızlandırmak hem de rakip savunmayı açmak istedi ve Lincoln’ün golü gecikmedi.
Fenerbahçe kulübesinin son şovu ise Arda ile yeni transfer Oosterwolde’yi tribünlere armağan edip Zajc ve King’i kenara almaktı. Maç sırasında 18 yaşına basan Arda’nın futbola estetik katan klası belli. Oosterwalde ise tam Jesus’un istediği gibi. Zaman zaman rakip ceza alanına direk etkisi olan sağlam bir savunma beki. Onarılan Fenerbahçe ile yorulan eksik Konyaspor’un doğal bir sonucuydu duran toptan Szalai’nin kafayla attığı dördüncü gol. Konyaspor galibiyeti Fenerbahçe’ye ne getirdi derseniz; dokuz farkı kapatmak kolay değil, önemli olan o kadar farkı yaptırmamaktı. Maç bitti, döndük asıl derdimize…
Her şeyden önce afetler coğrafyası Türkiye ile aynı hüzün aynı travma sürecini paylaşan kulüplerimize, yüreklerine taş basıp sahaya çıktıkları için teşekkür etmemiz gerekir.