Yerel kupalar, yani bizdeki Türkiye Kupası, kulüplerin durumuna, hedefine, futbolcu profiline göre avantaj veya dezavantaj olabiliyor. Ancak bu kupalar hepimize imkansızı başarmayı hayal ettirir. Futbol zaten biraz da bu değil mi? Hayal kurma fırsatı...
Hafta içi oynanan Fenerbahçe-Galatasaray derbisi, yani Türkiye Kupası çeyrek finali maçı, bana şu soruyu sordurdu: Günümüzde kulüpler ve taraftarlar, Türkiye Kupası, İngiltere’de FA Cup, İspanya’da Kral Kupası gibi yerel kupalara nasıl bakıyor? Uzun yıllardır oynanan bu kupa maçları takımlara bir prestij mi sağlıyor, yoksa sürekli değişen formatıyla, artan maç sayıları yüzünden ekstra bir yük olduğu mu düşünülüyor?
Bu kupaların tarihçesi, bazı ülkelerde çok eskiye dayanıyor; örneğin 1871’de başlayan FA Cup, dünyanın en eski futbol turnuvası olup, futbolun gelişiminde büyük rol oynamış. Premier Lig’den amatör liglere kadar toplamda 700’den fazla takımın katıldığı, izleyiciler için de sürprizler barındıran ilgi çekici bir turnuva...
Sürpriz derken, esaslı bir şaşırtmadan bahsediyorum. Örneğin; 2013 yılında ligden düşmesine rağmen Wigan Athletic, finalde Manchester City’i 1-0 yenip kupayı kazanmıştı. Yine 2008’de benzer bir sürprizi Portsmouth yapıp bu sayede UEFA Kupası’na katılmaya hak kazanmıştı.
Kupa motivasyonu
Yerel kupalar içinde en geniş katılımı sağlayan ülke Fransa, Coupe de France turnuvası. Amatör liglerdeki takımların da katılma hakkı olan turnuvada, her yıl 7000’den fazla takım mücadele ediyor. Evet, yanlış duymadınız. Fransa’da yaşıyor ve semtinizdeki amatör bir kulüpte top oynuyorsanız, ülkenin prestijli kupalarından birine katılma hakkınız oluyor.
Bu kupalara bir prestij veya yük demeden önce belki de futbolun ne olduğunu sorgulamamız gerekiyor. Zira rekabeti öldüren bu futbol ekonomisi, adım adım bize futbolu neden sevdiğimizi unutturuyor. Yerel kupalar bir yük gibi görülse de futbolun ruhunu ve rekabetin doğasını koruyan unsurlar.
Taraftarlar için de yerel kupalar ancak çifte kupa veya üçleme yapıldığında anlam kazanıyor. Gerçi o üçlemeye konu olacak Avrupa kupalarına hasretiz ama... Aksi takdirde genellikle, “En azından sezonu kupasız kapatmadık” gibi bir motivasyon kaynağına dönüşüyor. Hele bir de ligde ilk beşin içine giremedilerse, Avrupa’ya giden trenin biletini almış olmak teselli oluyor.
Peri masalı beklentisi
Bu turnuvalar futbolun piramit sistemi içinde aşağı sıralarda yer alan çocukların, büyük çocuklarla rekabet etme hayalini yaşamasına, belki de torunlarına anlatacak bir hikayenin kahramanı olmalarına olanak sağlıyor. Hayat herkes için zor ve günlük endişelerimizi kısa süreliğine de olsa unutmak için hepimiz zayıf bir takımın yazacağı peri masalını severiz. Bize mümkünün kıyısında olduğumuz hissettirir. Bu kupalar hepimize imkansızı başarmayı hayal ettirir. Futbol zaten biraz da bu değil mi? Hayal kurma fırsatı…
Küçük kulüplerin gelir kapısı
Küçük ölçekli kulüpler için ek gelir kaynağı olan yerel kupaların, büyük kulüpler için bazen maliyetli bir yük haline de gelebilmesi. Ligin kazancının daha yüksek olması, oyuncuların maç başı maliyetleri açısından değerlendirildiğinde Türkiye Kupası’nı kazanmanın bile tatminkar bir ekonomi yaratmaması büyük kulüplerin en çok şikayetçi olduğu konulardan biri. Zamanında Aziz Yıldırım bu konuda rest çekmiş, çözüm talep etmişti. Bir miktar iyileştirme de yapıldı. Ancak bu haliyle bile lig şampiyonu, Türkiye Kupası kazananından iki kat daha fazla para alıyor. Büyüklerin beğenmediği bu rakamlar, küçük kulüpler için can suyu. Yani aslında yıldız takımlar biraz da alt sıra veya liglerdeki takımların refahı için bu maçları oynuyor. Böylece küçük kulüpler ekonomik olarak biraz güçlenip, hele bir de bir sürpriz yapıp Avrupa bileti alırsa, gelecek yıllarını kurtarabiliyor. Tabi, ortaya kulübü batıracak yöneticiler çıkmazsa...
Sürpriz sonuçlar
1962’de başlayan Türkiye Kupası da İngiltere’deki organizasyonlar kadar olmasa da, yıllar içinde bazı sürprizler çıkardı. 1980’de Galatasaray’ı eleyerek kupayı alan Altay, 2002’de finalde Beşiktaş’ı 4-0 gibi farklı bir skorla eleyen o dönem Hikmet Karaman’ın çalıştırdığı Kocaelispor, 2018’de Fenerbahçe’yi eleyip Türkiye Kupası’nı alan Akhisarspor... Diğer yandan kupayı kazanmamış olsa da Lüleburgaz’ın hem Fenerbahçe hem Beşiktaş’ı yenmiş olması Türk futbol tarihinin en büyük sürprizlerinden biriydi.
Gereksiz bir risk
Kupa maçında daha ciddi sakatlıklar yaşanmasının sebeplerinden biri, alt liglerdeki takımların statlarının iyi zemine sahip olmayışı. Hal böyle olunca da özellikle yıldız oyuncular, bu kupaları gereksiz bir risk unsuru olarak görebiliyor. Deneyimli futbolcular için, hele bir de takımı Avrupa’da yoluna devam ediyorsa, yerel turnuvaların bir yük olduğu düşünülürken, genç oyuncular için ilk 11’de süre alıp kendini gösterebilmek için bir şans doğuyor.
Zaten birçok teknik adam da final aşamalarına gelene kadar rotasyonlu kadro tercih edip, önemli oyuncularını riske etmiyor. Belki de bu turnuvalar özelinde, kadrolara belirli kriterler getirilebilir, alt yapıdan oyuncu oynatma zorunluluğu, yerli oyuncu sayısı gibi. Hiç değilse bu sayede ekonominin alt ettiği rekabet doğal ortamına dönebilir.
Hedefe göre bakış açısı
Teknik adamların bu turnuvalara bakışı da deneyimlerine ve hedeflerine göre farklılık gösteriyor. Mesela Valencia, Liverpool ve Chelsea gibi kulüplerde hem yerel hem de Avrupa kupaları kazanan İspanyol teknik direktör Rafael Benitez, kariyeri boyunca yerel kupaların önemini vurgulayanlardan. Keza Mustafa Denizli de öyle.
Ancak Carlo Ancelotti, Pep Guardiola gibi teknik adamlar bugün bu kupalardan, artan maç trafiğinden ve dolayısıyla oyuncuların üzerinde yarattığı mental ve fiziksel baskıdan dolayı şikayetçi. Yani teknik direktörler ve futbolcular, bu kupaların değerini ve getirdiği yükleri o sezon ki hedefleri doğrultusunda değerlendiriyor desek yanlış olmaz.
Bu sezonu kötü geçiren Trabzonspor için Türkiye Kupası bir hedef olabilecekken, ilk hedefi şampiyonluk olan Galatasaray, kalan kupa maçlarında ciddi bir sakatlık yaşayıp, şampiyonluktan olursa, “Neyleyim Türkiye Kupası’nı” diyecektir.
Futbolcu için vitrin
Tartışmasız küçük ölçekli takımlar ve Anadolu kulüpleri için bu tip yerel kupalar büyük fırsat. Maddi kazancı bir yana, ellerindeki yerli oyuncuları pazara çıkarmak, daha büyük kulüplerin dikkatini çekmesini ve transferin kapısını açmayı sağlamak adına önemli organizasyonlar. Ancak başarılı olan Anadolu kulübü sayısı maalesef çok az.
Büyüklerin astronomik değerdeki kadroları, yedek isimlerle bile sahaya çıksa baskın geliyor. O halde büyüklerin gözünden bu kupalara bakalım ve samimi olalım. Dört büyüklerden birinin taraftarı, sezonu Türkiye Kupası’yla kapatırsa mutlu olur mu? Sokağa çıkıp bu kupayı kutlar mı? Bugünün şartlarında ben mutlu olacağına inanmıyorum. Neredeyse Avrupa defterinin bile önüne konan bir lig şampiyonluğu hedefi var ki, ona ulaşamayanı hiç bir şey mutlu etmiyor. Kulüpler, taraftarların bu hissiyatını bildiği için, çoğu zaman ligdeki puan kayıplarını, Türkiye Kupası’nda oynanan maçlar yüzünden sıkışan trafiğe bağlıyor. Haksız da sayılmazlar. Artan maç trafiği konusu çok ciddi.
Özellikle Avrupa kupalarına katılan kulüpler için fikstür zaten yoğunken, yerel kupalar ekstra yorgunluk ve sakatlık riskleri getiriyor. Zamanında Tokat maçında sakatlanan Bruma ve Elazığ maçında dizi dönen Aydın Yılmaz sezonu kapatırken, yolu Türkiye’den de geçen Falcao, Monaco’dayken kupa maçında diz sakatlığı yaşayıp 7 ay sahalardan uzak kalmıştı. Yine EFL Kupası’nda diz bağı yırtılan De Bruyne, Fransa Kupası’nda Caen maçında sakatlanan Neymar ve belki de bu yüzden Şampiyonlar Ligi’ne veda eden PSG...