Bilal Meşe

Bilal Meşe

bmese@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Hem genç oyuncu oynat hem de her sene şampiyon ol beklentisi belki anlaşılabilir ama uygulanabilir değil. Kulüplerin geleceği olarak görünen altyapılarda durum bu. Şimdi siz yanıt verin. Yeni Ozan Kabak’lar çıkar mı?”

Yukarıdaki sözler başarılı teknik direktörlerimizden Fatih Terim’e ait. Evet, ben de yıllarca hep altyapıya gerekli yatırımların yapılması konusunda gırtlak patlattım, yazdım-çizdim... Gelin görün ki, her ne hikmetse yönetimler, oraya hep yan gözle bakmışlardır! Sadece yönetimler mi, teknik adamlarımız da maalesef oraya gereken ilgiyi göstermediler! Eee tablo böyle olunca, ekonomilerin dibe vurmasından doğal ne olabilir?
Valla, hocam oradan Ozan Kabak’lar yetişir, yeter ki gerekli yatırımlar yapılsın, oraya üvey evlat gözüyle bakılmasın!
Haaa yetişmiyorsa, nedenlerini de araştırmak teknik adamların asli görevidir. Yani sadece sizin işiniz A takım olmayacak, altyapıya da uğrayacaksınız arkadaş! Altyapıları ‘zapturapt’ altına almak da sizin asli görevinizdir. Siz üzerinize düşeni öncelikle yerine getirin, ilgilenin, yetişmiyorsa demek ki oralarda yeterli eğitmen yok... O zaman radikal kararlar alacaksınız, hesap soracaksınız.
Hem ilgilenme, hem de masa başından hesap sor! Böyle bir dünya yok, bilesiniz!

Haberin Devamı

Zaman değil, maçı kazanmak istemişti

Rusya ile yapılan maçta Enes ile Yusuf’un bitime 2 dakika kala sahaya sürülmesi eleştiri konusu oldu. Şenol Güneş’in avukatı değilim, kaldı ki onun savunulmaya da gereksinimi yok.
Ama eleştirirken, doğruları da atlamayalım. Dikkat edilirse 2 oyuncu 4 dakika kala kenara geldi, ancak 4. hakemin tabelayı hazırlaması uzun sürdü, onun kurbanı oldular! Şenol Güneş, o iki futbolcuyu zaman kazanmak için oyuna sürmedi. Tam tersi, ikinci yarıda Rusya’yı sahasına kapatan, galibiyeti son saniyeye kadar kovalayan ay-yıldızlı ekibimizin zamandan çalma düşüncesi nasıl olabilir? Savunmacı değil, ikisi de ofansif oyuncu, başka söze gerek var mı?

Kırcalı ile Osaka’da kuru fasulye pilav!

Birlikte Milliyet’te yıllarca omuz omuza çalıştığım, kulvarında usta, uluslararası ödüllere sahip, güzel adam Hüseyin ağabeyi de (Kırcalı) sevdiklerimizin arasına uğurladık. Kırcalı, gerçekten adam gibi adamdı, ondan çok feyz aldım, öğrendim...
Hiç unutmam A Milli Takım’ın katıldığı 2002 Dünya Kupası’nda Osaka’da aynı otelde kaldık. Bizim ekibi odasına davet etti, yemeğe olan düşkünlüğünü biliyorduk. Ne hazırladı biliyor musunuz bize yemek olarak?
Kuru fasulye pilav... Kendi elleriyle yapmıştı Hüseyin ağabey... Kendine has şivesiyle “Durun başlamayın yemeğe” dedi... Tabaklar da kuru fasulye ve pilav hazırdı.. Bana ‘kara sakal’ diye takılırdı hep... Mutfağa gitti, elinde kuru soğanlarla geri döndü, masaya dizdi, soğanları kesmedi, yumruğuyla parçaladı, hepimizin önüne koydu.
Günlerdir Güney Kore - Japonya arasında mekik dokuduk, ülkemizin yemeklerini özlemiştik. Eee milli yemeğimiz de kuru fasulye, pilav ve yanında soğanın tadına doyamadık.
Keşke yaşasaydın, yine bize bağırıp - çağırsaydın güzel adam... Işıklar yoldaşın olsun, seni hiç ama hiç unutmayacağız ağabey...

Haberin Devamı

Altyapıdan şikayetçi olmak ne kadar kolay

En güzel paslaşma

Haberin Devamı

Kişisel olarak yeşil hayranıyım. Yeter ki yeşil olsun, ister ağaç, ister çiçek, isterse ot olsun, ama yeşil olsun. Avrupa’yı çok gezdim, örneğin Almanya...
İnanın taş-toprak olarak sadece karayollarını görürsünüz, dağ-bayır yeşilliklerle kaplıdır. Yeşili bol ülkelerde kuraklık olmaz, mevsimine göre yağmurlar durmaz, kar da eksik olmaz...
Orman yangınlarını izledikçe içim sızlar, o güzelim yeşil alanları bilerek yakanlara isyan ederim... Son olarak Hatay ilimizi sarsan-saran, orman yangınları doğrusu içimi dağladı. Bir ağaç kaç yılda yetişiyor biliyor musunuz, o güzelim ağaçları yakanlar, hayy elleri kırılası insanlar, ocağınız yansın e mi!
Böylesi afetlerde ülke olarak birleşiyoruz, yardıma koşuyoruz.
Nitekim futbolumuzun lokomotif takımları üç büyüklerin yanı sıra başta Trabzonspor ve bazı Anadolu kulüpleri bu afete kayıtsız kalmadılar, birbirlerine pas attılar.
Beşiktaş 1903, Galatasaray 1905, Fenerbahçe ise 1907 fidan bağışlayacağını sosyal medyadan duyurdu, helal olsun... Birçok kulüp kuruluş tarihini baz almış, Trabzonspor 7 bin 682 fidanla rekoru elinde bulunduruyor. Bu paslaşmaların çığ gibi büyüdüğünü, diğer takımları da etkisi altına aldığını gözlemliyoruz.
O yanan ormanlar yeniden yeşerecektir, durmak yok, devam...

TFF’nin loca kararı ayrımcılık değil mi?

23 Eylül 2020 tarihinde bu köşede ‘Locaları açın’ başlıklı bir yorum yazmıştım. Nitekim, TFF locaların yüzde 50 kapasiteyle açılmasına karar verdi. Biz yazdık, onlar açıkladı gibi bir iddiamız elbette yok. Kaldı ki UEFA da maçların seyircili oynanmasına onay verdi, bunu da yüzde 30’la sınırlarken, kararı da ülke federasyonlarına bıraktı.
Evet, locaların yüzde 50 kapasite ile açılması doğru bir karar. Gelin görün ki, locası olmayanlar ne yapacak? İşte madalyonun tersinde de bu sıkıntı yatıyor, bunun da adı ayırımcılık olmuyor mu?
Artı hadi localar açıldı, peki kulüpler bu localardan para kazanabilecek mi? Çünkü bu localar sezon başlarında satışa çıkarılıyor, öyle 1-2 yıl değil, 3 hatta 4 yıllığına alanlar var, paraları da peşin verdiler.
Yani yeni bir gelir elde edemedikten sonra, açsan ne olacak, açmasan ne olacak? Önemli olan statları yüzde 30 kuralına göre taraftarlara açmaktır. “Attığın taş, ürküttüğün kurbağaya değecek mi?” deyimini anımsatalım, noktayı da koyalım!

GÜZEL SÖZLER
“Sorgulanmamış bir hayat, yaşamaya değer değildir.”
SOKRATES