Aksal Yavuz

Aksal Yavuz

aksalyavuz@hotmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Şenol Güneş ile Trabzonspor’un parlayan genç yıldızı Uğurcan Çakır’ın kaleciliğe başlama hikâyesi birbirine çok benzer…

Şenol Güneş, Trabzon/Beşikdüzü’nde köyler arası oynanan bir maçta, sakatlanan kalecinin yerine dayısının zorlamasıyla geçer… Zira efsane kalecinin kaderinin değiştiği o ana dek hep sol açık oynuyordu…
Uğurcan da halı sahalarda futbola sağ bek başlamış, futbol okulunda kaleye geçmesinde hiç kimse ikna edememiş, eski bir kaleci hocasının yönlendirmesiyle, bir başka ifadeyle talimatıyla kaleciliğe başladı…
Şenol Güneş, maden işçilerinin eldivenlerini giyerek devam etmiş… Babası inşaat mühendisi olduğundan olsa gerek, Uğurcan da eldivenle çalışan inşaat işçilerine özendiğinden eldiven giymeyi çok sevmiş/istemiş…
***
Buyurun, ilginç hikâyeyi hep birlikte okuyalım…
Halı saha amca ve babanın ortak işlettiği ( Ümraniye-Trabzon Park’ta) tesis olduğundan, yaramazlıkta bir numara olan, sahada bir numaralı formayı giymek istemeyen Uğurcan, yaramazlık yapma konusunda torpilli sayılırdı! Her ne kadar yaramazlık yapsa da sevimli kemiği vardı hani, kahrı çekiliyordu…

Bir Uğurcan Çakır hikâyesi…


Karakaşlı, zeytin gözlü, bir o kadar da peşin sözlü olan Uğurcan, aynı zamanda tesislerde idman yapan ‘Trabzonspor futbol okulu’ oyuncularındandı…
Yeri gelmişken, halı sahanın etrafındaki ağaçlara konan kuşların, gün boyu konser verdiğini de bilmenizi isterim…
***
Amca Şahin Çakır, 70’li yıllardan Trabzon amatör kümeden ( kaleci) tanıdığım, birçok maçta defalarca karşı karşıya geldiğimiz eski dostumla her görüşmemizde “ hadi sen erken koptun, iyi de kaleciydin, çocuklarda ya da yeğenlerinde armut misali dibine düşen/sana benzeyen biri çıkmadı mı?” diye sormadan edemezdim.
Dostum bu konuda çok dertliymiş meğer:
- Şu Uğurcan var ya, biraderimin oğlu! Rabbim kaleci olsun diye yarattı ama ne mümkün kaleye geçirmek!

Bir Uğurcan Çakır hikâyesi…


Günlerden bir gün baba Mustafa ( Trabzon amatör kümede yıllarca santrafor oynadı) amca Şahin, eş-dost kendi aralarında oynarken, Ümraniyespor camiasında herkes tarafından saygı duyulan Nizam hoca ( kaleci antrenörü, 70 yaşlarında) tesadüf halı sahaya uğrar ve maçı izler… Uzun süre orada kalmasının sebebi de Uğurcan’dır…
***
Maç biter bitmez amca Şahin ve baba Mustafa başta olmak üzere herkesi tesis içindeki oturma gruplarına toplar, baba ve amcaya dönerek:
“İkiniz de futbolu çok seviyorsunuz, ikiniz de yıllarca oynadınız, Trabzonspor ve futbol adına bir şeyler yapmak istemeniz çok güzel. Akşam-sabah çocuklarla uğraşıyorsunuz.. Takdir ediyor ve de saygı duyuyorum…”
Mahkeme katibi gibi ciddileşen yaşlı kurt, Uğurcan’ı işaret eder:
“ Yere düştüğünde kedi gibi ayağa kalkan, kolları çok uzun, ayaklarına hakim, elleri kocaman çocuk sizin oğlunuz galiba… Mükemmel kaleci olur, bugünden tezi yok kalede oynatmaya başlayın…”

Bir Uğurcan Çakır hikâyesi…


Uğurcan, okşanmak isteyen kedi gibi ses çıkartmaya, alınan bu karara itiraz etmeye çalışsa da, baba işaret parmağını dudağına getirip, susup dinlemesini ister…
Yakınlarının-onu tanıyanların kaleye geçme isteğini sürekli reddeden ufacık çocuk, babasının emrini yerine getirir, bir yandan onları dinlermiş gibi yapsa da duvara yansımış bir gölgeyle konuşuyormuş gibiydi…
Sonunda pes eder saçlarını yana tarayan çocuk, kafasını “olur” anlamında sallayarak herkesi rahatlattı…
Verilen bu karar futbol okullarındaki hocalara ertesi gün iletilir… Hocalar hem şaşırmış hem de çok mutlu olmuşlardır.. Zira kaleci olması için çok dil dökmüşlerdi Uğurcan’a…
***
Evet, herkes onun kaleci olmasını istiyordu ama ele avuca sığmayan zeytin gözlü çocuk, meğer okuduğu okulda arkadaşlarıyla yaptığı maçlarda sürekli kaleye geçiyormuş da kimsenin haberi yok… Bunu sadece anne Gülsüm hanım biliyordu…
Anne “niye böyle yaptığını?” sorduğunda, oğul Uğurcan, “ eldivenle çalışan inşaat işçilerinden etkilendiğini, arkadaşları arasında oynadığı maçlarda o yüzden eldivenleri giyip kaleye geçtiğini” söyler…
***
Uğurcan, Trabzonspor futbol okulunda kalecidir artık.
Kaleye geçmesi konusunda ikna edemediği hocalarıyla yeni bir hayata başlarken çok ama çok heyecanlıydı…
Öyle ki ilk maçta bırakın kalenin ortasında durmayı, bazen yerini kaybediyor, kale direkleriyle yan yana geldiğinin farkında bile değildir… Arkasına dönüp kaleyi kontrol etmediği zamanlar; kalede kaleci yokmuş gibi bir görüntü çıkıyordu ortaya…
Zaman zaman libero gibi ceza sahasından çıkıp oyun kuruyordu… Rakip zayıf olduğunda da ayaklarını altına alıp oturmayı ihmal etmiyordu afacan çocuk…
İlk idmanda kaleye gelen ilk top gol olur…
Maçı tel örgülerin arasından merakla izleyen arkadaşlarından biri muzurluk yapıp, bir yandan denizli horozu gibi çığrışmaya, bir yandan ayaklarının altını keçi yalıyormuşçasına gülmeye başlar..
“ Bu nasıl bi kaleciiii? Hi, hi, hi..!”
Beti benzi atar Uğurcan’ın!
Bu muzurluğu yapmayı kendine görev bilen, idmanı izleyenler tarafından işittiği azar sonrası kuyruksallayan dalkavuk gibi gözden kaybolduğunu da hatırlatalım!

Bir Uğurcan Çakır hikâyesi…

( Kaleciliğe ilk başladığı dönemlerden bilinçaltında çöreklenen ilk dakikalar korkusu-endişesi tazeliğini korumaya devam ettiğini parantez içinde söyleyelim… Maçlarda ilk pozisyonu atlatırsa bayağı rahatlıyor… Bunu da üzerinden atması için zamana ve desteğe ihtiyacı var…)
***
Zaman genç kaleciye boy attırıyordu, çam gibi, kızılağaç gibi…
Uğurcan her geçen gün üzerine koymaya devam eder… Baba Mustafa Bey, anne Gülsüm hanım başta olmak üzere herkes mutludur… Biz de kıyısından köşesinden takip ediyorduk gelişmeleri…
***
Trabzonspor Futbol okuluna veda zamanı gelmiştir… Ver elini Çekmeköyspor, devamında Yamanspor… 14-15 yaşlarındaki çocuk arkadaşlarına kaptanlık, ağabeylik yapmaya başlar…
İki kulüpte yaşadıklarını-yaptıklarını yarın bir gün Uğurcan anlatır diyerek, devam edelim…
***
Gel zaman, git zaman, genç Uğurcan’ın namı İstanbul’da yayılmaya başlar…
Sıra artık profesyonel takımlara gelmiştir… Kartalspor’un seçmelerine gidilir… Yüzlerce kaleci arasında beğenilen kalecidir..
“ Hemen anlaşalım” denilir…
Aile mutludur… Uğurcan da mutludur ama onun aklı fikri hayallerini süsleyen Trabzonspor’dadır… Amacı babasından dinlediği Şenol Güneş gibi yıllarca Trabzonspor’un kalesini korumaktır…
Aile, Kartalspor’dan birkaç gün zaman ister…
***
İstedikleri süre dolar…
Uğurcan, dudaklarını bükerek “ ben Trabzonspor’a gitmek, orada denenmek istiyorum” der…
Konu İstanbul’daki futbol okullarından sorumlu Hüseyin Tok’a bildirilir… Efsane oyuncu bu durumdan bayağı mutlu olur…
Bu defa istikamet Trabzonspor’dur…
***
Uğurcan aynı performansı orada da sergiler…
Sonuç?
Uğurcan beğenilir…
***
Transfer gerçekleşene, imza atılana dek Uğurcan’da heyecandan uykusuz geceler başlar, anne ve babayı da çocuklarından ayrı kalacağı için kara düşünceler sarar… Ne de olsa ucunda ayrılık var…
Öyle ya Uğurcan nerede, kiminle kalacak?
Köyde 80 yaşında bir dede… Yaşlı çınarın da futbolla uzaktan yakından alakası yok… Zaten çocukları Şahin ve Mustafa oynarken de futbolu sevmiyordu…
***
Ve Uğurcan imzayı atıp Trabzonspor’da başlar…
Dede torununa düşkün, çok seviyor, ilgide kusur etmiyor lakin konu futbol olunca; Yomra’da dede ile torunun dünyaları değişiyor!
Baba Mustafa, kader arkadaşı Ömer Doğangün’ü arıyor, ilgili olması konusunda ricada bulunuyor… Arkadaş Doğangün de ricayı emir kabul edip, elinden geleni yapıyor ama ana ve babanın yerini hiçbir şey tutmuyor…
***
Ana yüreği işte, hasrete dayanamıyor… İnşaat mühendisi olan baba, eşine “ başarıya giden yolda çekilen çile kutsaldır hanım” diyerek moral veriyor…
Yine de çocuklarıyla her konuştuklarında, her baba-anne gibi hüzünleniyorlar. Doğrusunu söylemek gerekirse benzer hüzün Uğurcan’ı da sarıyor ama belli etmemeye/hissettirmemeye çalışır:
“ Trabzonspor için, geleceğim için her şeye katlanacağım. Beni merak etmeyin… Anneciğim bordo’ya bakınca sen, maviye bakınca babam geliyor aklıma… Formama sarılıp koklayınca ikinizi kokluyor, ikinizi kucaklıyor gibiyim“ der, onu dünyaya getirip büyütenlere…
***
Bir şeylerin eksik olduğunu hisseden Trabzonspor’un efsane kurt futbol adamı Özkan Sümer, “ ailenin çocuklarıyla daha fazla bir arada olmalarını rica eder…”
Çakır ailesi İstanbul’daki işe-güce ara verip, tası-tarağı toplayıp Trabzon’a yerleşir… İki yıl Trabzon’da kaldıktan sonra sekiz ay evvel Antalya’ya yerleşirler…
***
Uğurcan, Trabzonspor’da oynamaya başlayınca, dedenin futbolla arası düzelmeye başlamış… Trabzonspor’un maçları artık ondan soruluyor!
Antalyalı dayılar başka takım taraftarıydı, gelinen noktada onlar da Trabzonspor saflarında yerini almaya başlamıştır…
***
Bu hafta oynanan Antalyaspor maçı sonrası ve öncesi, ailesini ziyaret eden genç kaleci, ailesiyle hasret gidermiş… Annesine, eldivenleri olmadan gece gözüne hala uyku girmediğini tekrarlamış…
***
Uğurcan’a “ bu nasıl kaleci” deyip gülen, muzurluk yapan çocuk kocaman delikanlı oldu, Trabzon parka her gittiğinde, amca Şahin’e “ idmanlara gelip, güleceğim bir oyuncunuz var mı?” diye takılıyormuş!
***
Uğurcan’ı tanımamızı-takip etmemizi yıllar evvel bizimle paylaşan Trabzonspor futbol okulu antrenörlerinden Akçaabatlı Murat Pervanoğlu, geçen yıl Trabzonspor’a iki oyuncu gönderdi.. İki yıl sonra da onların hikayelerini yazarız artık!
***
Amca Şahin’in en çok mutlu olduğu, futbol okulundaki çocukların sürekli Uğurcan’ı konuşuyor olmaları…
***
Yaşlı kurt Nizam hoca?
Onun da en büyük arzusu, ilk gördüğünde “ Maier’im” dediği ( Maier, Almanların gelmiş geçmiş en büyük kalecisi) Uğurcan’ı ülkenin en iyi kalecilerinden biri olarak görmek…
***
Bize de Uğurcan’a “başarılı olsun” demek düşer… Trabzonspor’un, Türk Futbolunun o ve onun gibilere ihtiyacı var çünkü..
Yolun ve bahtın açık olsun, başucunda eldivenleri olmadan gözüne uyku girmeyen çocuk!