Bu sezonun başına kadar Fenerbahçe’deki sorun, orta sahadaki verimsizlik veya gol planındaki eksiklik gibi teknik konulardı. Bugün ise iş değişti. Artık hiçbir teknik yorum Fenerbahçe’de olan biteni açıklamak için yeterli olmaz çünkü olayın çok ciddi bir de soyut tarafı var.
Ersun Yanal döneminden beri sürekli düşen form grafiği, taraftarsız geçen koca bir sezon ve hiç beklenmedik yenilgiler, takımı o kadar olumsuz etkiledi ki, özgüven sıfırlandı, motivasyon çok kırılgan bir hale geldi ve kazanma alışkanlığı yerini adeta kaybetme alışkanlığına bıraktı.
Bu noktada şunu söylemek gerek: tüm sorunların öncelikle kötü yönetimden kaynaklandığı ve olan bitenden herkesten önce Aziz Yıldırım ve arkadaşlarının sorumlu olduğu bir gerçek. Ancak mevcut kriz ortamında yapısal değişikliklerden önce, var olan yangını söndürmek gerek. Bu nedenle işin Aziz Yıldırım boyutunu şimdilik park etmek lazım.
Eskilerin tabiriyle bu ahval ve şerait içinde yapılması gereken ilk iş takımın üzerindeki kara bulutları dağıtmak ve futbolculara formasını giydikleri takımın adının Fenerbahçe olduğunu, rakip ve skordan bağımsız, sadece bu adın dahi kendilerini her zaman ayakta tutmaya yeteceğini öğretmek veya hatırlatmaktır. Bunu yapması gereken kişi Aykut Kocaman’ın ta kendisi. Fakat bu noktada bir sorun var zira takımda morali en kötü olan, hatta son yenilgi sonrası işi neredeyse doğaüstü güçlere bağlayan kişi de Aykut Kocaman’dan başkası değil. Kendisi ayakta duramayan biri, takımı nasıl ayağa kaldırır?
Fenerbahçe’nin teknik direktörü olmak hiç kolay iş değil! Bu görev iyi zamanlarda insana ülke başkanından fazla tatmin sağlarken bugünkü gibi zor durumlarda omuzlara çok büyük sorumluluk yükler. Aykut Kocaman’ın her şeyden ve herkesten önce bu iki duruma da hazır olması, omuzlarını düşürmemesi ve Başakşehir maçı sırasında yedek kulübesindeki halini objektiflere bir daha asla yansıtmaması gerek.
Kocaman’ın bundan sonra yapması gerekenler:
Taraftarı için gurur vesilesi olan Fenerbahçe son üç sezonda üzüntü kaynağı oldu. Kâbus gibi biten bir sezondan sonra, UEFA kıskacına rağmen 10 transfer yapıp işlerin daha da kötüye gittiğini, yenilmekten ziyade sahada çaresiz kalındığını görmek taraftarı tabiri caizse kahrediyor. Bu büyük camia bu zor durumun üstesinden elbette gelir, hatta tüm olumsuzluklardan güçlenerek çıkar. Bu yılki kadro, geçen seneki gibi zayıf değil, iyi. Doğru işler yapıldığında Valbuena ve Juliano’nun parlamaları, Neto ve Skertel’in sağlamlaşmaları, Yanssen ve Soldado’nun form tutmaları işten bile değil. Yeter ki Aykut Kocaman yukarıdaki adımları atsın, taraftar takımına küsmesin ve futbolcular hangi kulüpte olduklarının farkına varsın.