Biz terapistlerin terapi odalarında tanıklık ettiği insanın acıları, yalnızlıkları, kaygıları ve öfkelerine dair ne çok şey var. Çiftlerle de çalışan bir terapist olarak, çiftlerin birbirlerine olan öfkelerinin şiddetine tanık olmaktayım sıklıkla.
Surviving Picasso (Picasso ile yaşamak) filmini izlediniz mi? 1996 yapımı Antony Hopkins, Natascha McElhone, Julian Moore' un başrolünü oynadığı filmde, ağırlıklı olarak Picasso' nun yaşamına giren kadınlarla olan ilişkileri anlatılır. Bu kadınlardan Françoise Gilot ile olan ilişkisi ise filmin ana konusunu oluşturuyor.
Bu film niye çağrışım yaptı bende? Çiftlerle çalışırken, ilişkilerinin kriz dönemlerinde veya ayrılık aşamasına geldiklerinde, öfkenin ne kadar yıkıcı olduğunu ve birbirlerini durmaksızın suçladıklarını göruyorum.
İlişki normal seyrinde ilerlerken, en mahrem alanlar birbirine açılır, bir yastığa baş konur, birbirlerinin sıcaklığında kaybolur, huzur bulur, biri diğerini kucaklarken, öteki uykuya daha rahat teslim olur.
Birlikte planlar yapılır, yeni dünyalara açılınır. Kendi birikimleri ne ise, biri ötekine yepyeni katkılar sağlar, ufuklar açar. Biri öbüründen beslenir, büyür ve başkalaşır. Koca koca deneyimler yumağı oluşur.
Sonra birgün bu yolculuktan yorulan biri, yoldan ayrılıp başka bir yola devam etmek isteyebilir. İşte o zaman en acımasız söylemler, kızgınlıkla yapılan davranışlar ve tavırlara şahit olursunuz... Sanki hiç yakın olmamışlar, en güzel yıllarını birbirlerine adamamışlar gibi, hoyratça yaşadıkları güzellikleri de yok ediverirler.
Çok mutlu oldukları zamanları hatırlamaya engel olan "öfkeleri", yoğun bir emeğin ürünü olan anılarını da bir anda hiçe sayıp yok etmelerine neden olmaktadır. Oysa bu kendilerine ait olan bir hayat dilimini de inkar etmeleri anlamına gelmektedir.
Lütfen bir daha düşünün! İlişkinizde sahip çıkacak güzellikler yok muydu?
İşte yukarıda bahsettiğim film de, büyüklenmeci bir kişiliği olan ve ilişkilerinde kendi ihtiyaçlarını her zaman ön planda tutan Picasso, kadınlar tarafından tahammül edilmesi zor biridir. Ancak zekası ve espri yeteneği ile Françoise, uzunca bir zaman Picasso ile aşk yaşar. Eğlendiği de olur, üzüldüğü de ve çocukları da. En sonunda Picasso ihanet eder Françoise' e. Picasso' nun daha önceki kadınlarda alışık olmadığı şekilde şaşkın bakışları altında çekip gider yani ilişkiyi bitirir.
Benim için çarpıcı ve çok etkileyici kısmı ise filmin final sahnesidir:
İspanya' da Picasso' nun onuruna kalabalık bir arenada yapılan kutlamada, Picasso François' e kendisinin kadını olarak arenaya çıkmasını ister. Kabul eden ve at üstünde arenaya çıkan Françoise, herkesin önünde Picasso' yu selamlayarak; "Yaşattığın ve öğrettiğin herşey için teşekkür ederim." der; kadınlara karşı acımasız olduğu bilinen Picasso' nun yüzüne karşı minnet duygusu içeren bir ifadeyle... Gülümseyerek cevap verir Picasso ona...
Size yaşattıkları ve kattıkları için, bir zamanlar sevdiğiniz kişiye teşekkür etmeyi ve şükran duymayı bilmek; ne büyük yaşam ustalığı.