Gonca Kocabaş / Milliyet.com.tr - Nimet Tuna, Gaziantep’in Nurdağı ilçesi Sayburun Köyü'nde, yedi çocuklu bir ailenin altıncı çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukluk yıllarının dolu dolu geçtiğini belirten Tuna, köyde tüm akrabalarının çocuklarıyla birlikte yaz, kış, gece, gündüz demeden sürekli oyun oynadıklarını dile getirdi. Gündüzleri inek gütmeye gittiklerinde bile oyun kurduklarını ifade eden Tuna, "Kısacası mutluyduk. Keşke hep çocuk kalabilseydik çünkü büyümeye çok hevesliydik ama büyüyünce ne değişti ki? Bizim çocukken de gençken de hep sorumluluklarımız vardı. Köyde herkese düşen bir iş olurdu. Çocukken inekler güdülür, tavuklar yemlenirdi. Gençlik yıllarında ise tarla işleri hiç bitmezdi. Tüm yaz boyunca güneşin altında çapa yapar, hasat toplardık" dedi.
‘TANIDIKLAR BENİ GÖRECEK DİYE SÜREKLİ SAKLANDIM’
“Ailem biber çiftçisiydi. Tohum atıldıktan itibaren kışa kadar sürekli tarladaydık. Güneşin altında çapa yapar, biber toplar, kuruturduk. Köyde küçük bir tepe vardı, o tepe yeşillendiğinde işin bittiğini anlardık. Yani yağmur yağıyor, tarlalar çamur oluyor ve çalışılmıyordu. Bu yüzden yağmuru çok severim çünkü tarla işlerinden hep kaytarırdım, hiç sevmezdim. Ancak tarlada arkadaşlarımla buluşabildiğim için bazen eğlenceli olabiliyordu” diyen Tuna, o yılları hatırlarken duygulandı.
“Toplumsal baskının en yoğun yaşandığı, tutucu bir ailede büyüdüm. Ağabeyim Turgut, bana hep ‘Yarı açık cezaevindesin’ diye takılırdı. Sonra da eklerdi: ‘İyi ki çıkmıyorsun kızım, dışarısı senin bildiğin gibi değil.’ Gerçekten de kapıdan dışarı bakmanın bile yasak olduğu bir yerden çıkıp yurt dışında üniversite okumak ve bugün televizyonlarda görünmek aklımın ucundan bile geçmezdi” dedi.
"Babam belediye başkanlığı görevinden ayrıldıktan sonra Adil Konukoğlu, ona ‘Belediyeden çıkarılan işçileri işe alacağım, liste yap getir’ dedi. O an babama çalışmak istediğimi söyledim. Başta çok karşı çıkıldı ama babam beni destekledi. Birlikte Adil Konukoğlu’nun yanına gittik ve çalışmak istediğimi söyledik. Mezuniyetim sorulduğunda, diplomam olmadığını belirttim ama ‘Ne iş olsa yaparım’ dedim. İlk işim hastanede temizlikçilikti. Bana ilk temizlikçi formasını verdiklerinde bu işin ne kadar zor olduğunu anladım. Kabullenmekte zorlandım ama çalışmaya başladım. Ayrıca kalacak bir yerim yoktu; biraz ablamda, biraz dayımda kalıyordum. Tanıdıklar beni görecek diye sürekli saklanmak zorundaydım. Üç yıl boyunca bu mücadeleyi verdim. Hastanede çalışanların çoğu lise ya da ön lisans mezunuydu. Neden KPSS’ye girmediklerini, neden üniversite okumadıklarını hep merak ederdim. O süreçte, açıktan liseyi bitirdim ve okumaya karar verdim. Gizli de olsa, açıktan da olsa üniversite okuyacaktım ve bu işi yapmayacaktım.”
‘SIFIRDAN ZİRVEYİ, ZİRVEDEN SIFIRI GÖRDÜM’
Babası belediye başkanı olduğunda köyden ilçeye taşındılar. Tuna, okumak istediğini dile getirdi ve açıktan lise eğitimini tamamladı. Üniversite sınavına girerek örgün okumaya çekindiği için uzaktan eğitimle edebiyat bölümünü seçti. Daha sonra yurt dışında eğitim alma kararı verdi. Ailesinin karşı çıkmasına rağmen, artık köyden çıkmıştı ve geri dönüşü yoktu. Sonunda Makedonya’da Hukuk Fakültesi’ni bitirdi.
“Benim bile kendime itiraf edemediğim bir hayalim vardı: Avukat olmak. Ancak mezun olmama rağmen denklik alamadığım için avukatlık yapamıyorum. Kendimi ‘avukat’ olarak tanıtamamak içimde büyük bir ukde olarak kaldı. Bugünkü Nimet, çok şey yaşamış, çok deneyim kazanmış ve kabullenmeyi öğrenmiş biri. Çünkü sıfırdan zirveyi, zirveden sıfırı gördüm. Hayatta ne kadar mücadele edersen et, bazen işler olması gerektiği gibi ilerliyor. Belki bu, kolay bir kabulleniş gibi görünebilir ama öyle değil. Köyden çıkmak için büyük mücadele verdim, çok ağladım, çok zorlandım ama geri dönmek hepsinden daha zor olurdu. Bu yüzden hep mücadele ettim, çünkü vazgeçme lüksüm yoktu. Ancak bugün, köydeyim. Planlarım arasında Gaziantep ve köyüm sadece mecburi bir istikametti. Ailem burada olduğu için buradayım. Ancak madem döndüm, o zaman bu topraklara tohum olup yeniden yeşereceğim.”
‘6 ŞUBAT DEPREMLERİ'NDE MAHŞERİ YAŞADIK’
Hayatının en zor gününün 6 Şubat depremi olduğunu belirten Tuna, “Mahşeri yaşadık. Yağmur yağıyordu, geceydi ama her yer toz duman içindeydi. O çığlıklar, o çaresizlik tarif edilemezdi. O gece uyuyamamıştım, deprem vurur vurmaz annemle babamın yanına koştum. İkisi de şoka girmiş gibiydi. Babam bilincini kaybetmiş gibi kalkmak istiyordu, onu tutmaya çalıştım. Annem pencerenin önünde, peteğin yanında yatıyordu ve kıpırdayamıyordu. O an annemi tuttuğum gibi babamı da tuttum. Birkaç saniye sonra annemin yattığı duvar yıkıldı. O an çok soğukkanlıydım, sürekli şehadet getiriyordum, annemler de benimle birlikte dua ediyordu” dedi.
‘YANLARINDA KOCALARI OLMADAN İLK KEZ DIŞARI ÇIKTILAR’
Nimet Tuna deprem sonrası boş durmak istemedi. Nurdağı Deprem Sonrası İyileştirme Kooperatif’inin kuruluşu da bu dürtüyle başlamıştı. Deprem sonrası devletin her türlü ihtiyaçlarını karşıladıklarını dile getiren Tuna, “TYP (Toplum Yararına Programlar) kapsamında her evden insanları işe aldı. Bunların büyük bölümü kadınlardı ve bu kadınların çoğu belki de ilk defa yanında kocası olmadan dışarı çıkıyor veya ilk defa kendi parasını kazanıyordu. Bu durum kadınlarda pozitif bir etki yarattı. Ben de bunu fark ettim ve kadınlara kendi güçlerinin, varoluşlarının farkına varmaları için bir oluşum başlatmayı planladım. Daha doğrusu bize bu fikri veren Gaziantep Milletvekili Ali Şahin oldu. Biz kadınlar olarak bir çatı altında toplanma kararı aldık ve bunu bir kooperatif olarak düşündük ancak kooperatifçilik nedir nasıl yapılır bilgimiz yoktu. Böylece bir kooperatif çatısı altında yapabileceklerimizi araştırdım, öğrendim ve kurulduk” diyerek şunları söyledi:
"Ulusal ve uluslararası pazarda yer almak ve enkazda çiçek açan kadınların hikayesinin herkese ilham olacak şekilde duyurmak istiyoruz. Kooperatif üyesi kadınlar öncülüğünde eğitim seferberliği yani okuma yazma ve bilinçlendirme hedefliyoruz. Yani 'Okuyamam' diyeni okutmak, 'Çalışamam' diyeni çalıştırmak, 'Başaramam' diyene 'Başardın' diyebilmek. Biz, asrın felaketinde bu zamana kadar var olan tüm birikimini bir gece de kaybetmiş insanlarız. Her evden bir cenaze çıktı desek yeridir, bu nedenle hepimiz aynı acıları yaşıyoruz. 20 metrekare bir konteynerin içinde oturup akşama kadar ağıt yakmaktansa birbirimize destek olup aynı acıları yaşamış insanlar olarak birlikte olacağımız bir oluşum için bir araya geldik ve kooperatifimizi kurduk. Nurdağı Belediye Başkanı Mehmet Yıldırır, Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin ve Valimiz Kemal Çeber bizlere her zaman destek oldular."
‘KİMSEDEN MADDİ BİR BEKLENTİDE DEĞİLİZ’
Birçoğunun depremde eşini kaybetmiş kadınlar olduğuna değinen Tuna, “O yüzden hem severek hem de isteyerek mücadele ediyorlar ben de onlara vesile olduğum için mutlu oluyorum. Kooperatifimizde coğrafi işaretli biberlerden ürettiğimiz ve tamamen güneşin şifasıyla kuruttuğumuz salçalarımız, pul biber, dolmalık kurular, kahvaltılık Antep sosu, içli köfte, matı, Antep yuvarlama bulunuyor” diyen Nimet Tuna sözlerini şöyle noktaladı:
“Biber ve salça fabrikamız kuruldu, fıstık atölyesinin projesi yazıldı bekliyoruz, Rotary kulübü tarafından bir dikiş atölyesi kuruluyor ve son aşamasındayız. Tek sıkıntımız şu an için markalaşma ve en önemlisi pazarımız yok, bu konuda destek arayışındayız. Yani kimseden maddi bir beklentide değiliz, kendi ayaklarımız üzerinde durup kendi yaralarımızı sarmak için mücadele ediyoruz. Sadece pazar konusunda bir arayışımız ve beklentimiz var, umarım sesimiz duyulur.”