21 Aralık felaketiyle ilgili haberler gazeteleri, televizyonları ve tüm sosyal medyayı basadursun, Bebek ve Ben kameraları, felakete bir gün kala, hepimizin yakından tanıdığı çeviriyor.
- Buse kızım bir dakika bakar mısın?
……
- Busee!
……
- Kız Buse, çenesi çekilmeyesice, bir bak diyorum!
- Ne var anne ya, şurada Facebook arkadaşlarımla chatleşiyorum.
- Yapıştın yine o ekrana. Bir tek kolunda serumunla, altında ördeğin eksik… Töbe ya! Sabah sabah söyletiyorsun anneyi. Kızım markete gitte bize 10 tane ekmek, birkaç paket makarna al.
- Oh-aaa! 10 ekmeği ne yapcaz anne? Misafir mi geliyor?
- Yok kızım 21 Aralık hazırlığı.
- 21 Aralık’ta ne var ki? Yoksa yine altın günün mü? Daha geçen çarşamba Şükufe teyzede değil miydi altın günü? Ne çabuk ay döndü de sana sıra geldi
- Yok kelebeğim onun için değil. Sen gazete okumuyor musun? Kaç gündür bas bas 21 Aralık haberleri yazıyorlar. E ben de hazırlık yapıyorum.
- Dünyanın sonu için hazırlık mı yapıyorsun anne? Şaka gibisin!!! Ne hazırlığı yaptın söyle bakalım.
- E, üç tencere dolma sardım, ikisi etli, biri zeytinyağlı. Baban sever diye kurufasulye yaptım. Sonra bir bidon kornişon turşusu bastım. Tazecik. Kurufasulyenin yanında iyi gider. Bi de sucuya telefon ettim. Sabahtan beri bidon bidon su taşıyor bize adam. Sen tabii kapandın yine o odaya. Dünyanın farkında değilsin.
- Hey Allahım sen bana akıl ver. Peki ne olacak sence dünyaya?
- Sorma kızım… Türlü felaket. Tüm gezegenler tek bir hizaya gelecekmiş.
- Hakkaten hizaya gelmelerinin zamanı gelmişti. Çok azdı zira o gezegenler. Bir başına buyrukluk, bir adam sendecilik
- Sen alay et bakalım. Gezegenler hizalanıp, tsunamiler kapını yalayınca görürsün hanyayı Konya’yı.
- Hay tsunamilere geleydim de bunları duymayaydım!
- Sonra dünyanın kutupların yer değiştirecekmiş. Böööle portakal kabuğunun meyvesi üstünde dönmesi gibi, kara katmanları da dünyanın çekirdeği etrafında dönecekmiş.
- Annecim sakın senin kafatasın beyin çekirdeğinin etrafında dönüyor olmasın?
- Ba-ba-bak terbiyesize Anneye neler diyor! Sonra Nuburi mu, Zibiru mu, Zibidi mi ne, işte o gezegen dünyaya çarpacakmış.
- Hah o gezegen benim kafama-kafama çarpsa da ben de şu iğrenç ötesi, sıkıcı hayatımdan kurtulsam…
- Gözünü seveyim bi kalk kızım o koltuktan ya! Herşeyi söyletme bana bin kere! Markete gitmiyorsan bari hazırlan, şu odanı topla biraz!
- Odamı mı toplayayım? Dünyanın sonunun benim odamın dağınık olmasıyla ne alakası var anne?
- Tabii sana kalsa öbür tarafa böyle pislik içinde gidersin. Soranda kabahat. Çekil kenara şu yatağını toplayacam.
- Anne dünyanın sonu geliyor sen hala benim odamın dağınıklığına takmış vaziyettesin. Bırak ya! Rahat ol biraz. Ayrıca dünyanın sonu geliyorsa bizzat benim odama mı geliyor? Misafir mi bu ya? Bırak dağınık kalsın.
- 30 senelik ev kadınıyım ben Buse! Bu yaştan sonra değişmem. Öbür tarafa dağınık gitti dedirtmem kendime. Sen istersen kendi pisliğinle oyna. Ben bu yatağı toplarım.
- Üfff, tamam. Çekil kenara, ben kendi yatağımı kendim toplarım.
- Benim gibi titiz bi kadından senin gibi umarsız bir sıpa nasıl çıktı Buse. Hala şaşırıp duruyorum. Dünyalar devrilse umrunda değil, ki, bu sefer lafın gelişi değil, gerçekten devrilecek. Hiç mi korkmuyorsun?
- Bak annecim, benim güzel annem, saf annem. O söylenen teorilerin hiçbirinin aslı yok. Şarlatan tipler sizin gibi safları bulmuş, uyduruyor da, uyduruyor. Ya tutarsa! Bak benim yaşım 17. Şu kısacık ömrümde düzenli olarak her 5 senede bir dünyanın sonunu getirdiler. E hani? Hala her Çarşamba güzel güzel oturup, çekirdek çitleyerek Muhteşem Yüzyıl’ı izlemeye devam ediyoruz. Dünyanın sonunu kim kaybetmiş de biz bulalım.
- Peki Mayalara ne diyeceksin?
- O takvimi yapan adam muhtemelen sıkılmış. “Ömrümü tükettim bu takvime ülen ben. Taşın üzerine çiviyle çak babam çak. Astronomiden anlıyoruz diye herkesin angaryasını biz mi yapacaz? 2012'ye kadar kim öleee, kim kala” dedi ve bıraktı. Bin sene önceki adamın derdi şimdi bizi gerdi. İşe bak ya…
- Yani adam sıkıldı diyorsun?
- Yok, dur, bak daha iyisini buldum: Maya uzay bilimcisi amcam yılbaşında kafaları çekmiş. Sonra da “Dur ben şu geleceğin lavuklarına bir oyun edeyim. Getir ordan taş tabletle çiviyi Hüsnü. La Hüsnü, 2012 nasıl yazılıyordu la?”
- Valla seni bilmem kızım. Ben Şirince’ye üç kişilik otobüs biletini aldım. Sana, babana, bana… Yarın saat 5,30'da Ataköy’den kalkıyor. İstersen gelirsin. Gelmezsen sen bilirsin.
- Hiii! Şirince gemisine sen de mi bindin anne ya! Bir kere akıl var mantık var. Orta Amerika’da yaşayan Maya’lı bilgeler mi buyurmuş Fransa’nın dandik köyüyle, bizim Şirince’yi… Sizi tavuk gibi yolacak Şirince esnafı. Artık 1 liralık tostu 10 liraya yer, üzerine de mis gibi Şirince şarabı içer, oturursunuz. Şarap artarsa şişeyi sakın atmayın ha! 22 Aralık’tan sonra Şirince gezisinin kredi kartı borçlarını öderken kalanını içer, kafanızı da duvarlara vurursunuz. Ehehhe! Bak Facebook’a 21 Aralık Şirince gezi programını koymuşlar. Dur şunu like edeyim. Bak-bak, Ağaoğlu Şirince’den arazi almış. “Şirince Kıyamet Konutları”nı inşaa ediyormuş. Ahahaah! Twitter’da diyor ki, Cuma günü kıyametse, bugün çıkmaz ayın son Çarşambası mı?
- Hadi, hadi yeter artık anneyle bu kadar alay ettiğin.
- Ba-bak Zaytung’da haber çıkmış Şirince muhtarı “Bu arkadaşların ceplerindeki parayı son kuruşa kadar almazsak adam değiliz” diye beyanat vermiş. Heheh!
- Ben dışarı çıkıyorum. Yeni turşular için bidon alacam. Sen de doldur bunları beynine, ne halin varsa gör!
- Annneee! Dur gitme! Zaten kıyamet kopsa bir tek Polat Alemdar yaralı olarak kurtulurmuş. Acaba o da mı Şirince’ye gidiyor? Eheheheh! Annea? Anneeeaaaeeee!
Sevgiler,
Tanla
Diğer yazılarım için>> BebekveBen.com
Facebook>> Bebek ve Ben
Twitter>> @Bebek_ve_Ben
Pinterest>>