Evde kalmaktan ve her gün işe gidememekten ne tür dersler aldınız?
Ailenizin veya evcil hayvanlarınızın sürekli etrafınızda olmasından neler öğrendiniz?
Belki ailenizden, sevdiklerinizden uzakta kaldınız ve bu hiç kolay olmadı. Tüm bu süreç etrafınızı güllük gülistanlık yapmadı elbette, ancak önemli olan kendinizle ve hayatınızla ilgili yeni iç görüler edinip edinmediğiniz ve normale döndüğünüz de neleri aynı tutup, neleri değiştirmek isteyip istemediğiniz?
Şimdiki süreç biraz durmak ve düşünmek zamanı: Normalin hangi kısımlarına geri dönmek istiyorsunuz?
Ve "yeni normal"iniz nasıl olabilir?
Herkes normale dönmekten bahsederken, siz normalin hangi alanlarını özlüyorsunuz?
Geçenlerde gerçek kariyer insanı olan bir arkadaşım “Ben evimden çok uzaklaşmışım. Evdeki yaşantımı sanki başka birilerine delege etmişim. Oysa evim benim bütünümün önemli bir parçasıymış. Yeni normalimde evimden bu kadar uzakta kalmayacağım.” dedi.
Çoğunluğumuz için bu dönem gerçekten bizi biz yapan değerlerimizle tekrar bağlantıya geçme fırsatı yarattı. Neler hayatımızdan yok olursa, kendimizi kötü hissederiz, zorlanırız? Hangi değerler kök değerlerimiz yani yok olunca bizi derinden sarsar, hangilerini bilmeden kopyaladığımız trendler ışığında üstlendiğimiz değerler ve aslen onları zaten benimsememişiz. Mesela dürüstlük, adalet, sevgi bizim temel değerlerimiz olabilir ve bunları yok saymak bizi biz olmaktan çıkarmış ama hızlı hayat seyri içinde kendini fark ettirmemiş olabilir. Peşinden koştuğunuz, o süslü harflerle neon ışıklarında parlayan başarı kelimesi sizin için ne ifade ediyor? Prestij, estetik, rekabet, sürekli iyi ve sağlıklı olma, hedefler peşinde koşma gerçek değerleriniz mi olmuş yoksa içinde bulunduğumuz dönemin olmazsa olmaları diye size dayattırılmış mı? Bugün eğer çocuklarınız varsa veya olsaydı onlara da bu değerleri mi aşılamak isterdiniz yoksa kendini tanıma, özle bağlantı, şefkat, nezaket, iş birliği, kaliteli etkileşim, yardımlaşma, huzur gibi kulağa klasik gelen ama insanı insan yapan değerleri mi?
Bu soruların cevapları sizde saklı ama sormak çok faydalı. Hayat yolunda devam ederken, içinden geçtiğimiz koronavirüs salgını süreci gibi sürpriz, devasa etkisi olan zorluklarda gelişiyoruz, kendimize geliyoruz, sorguluyoruz ve öğrenerek çıkıyoruz. Evet kolay olmuyor zira hızlı ve öfkeli bir dünyada yaşarken oto pilot halimizden çıktık ve evet tünelin içinden geçerken etraf kararıyor ama süreç geçtiğinde elde neler kalmışa bakmak hep değerli ve önemli oluyor. Bu süreç bizi biraz durdurduysa, işte durmak bu işe yarıyor, olana bitene bakmaya ve bazı şeyleri değiştirmeye niyet etmeye ve eyleme geçmeye…
Danışanlarımdan biri seanslarımızdan birinde bu dönemden öğrendiklerinden bir tanesi için şunları söyledi: Evden çalışma hayatıma girdiğinden beri anladım ki, satın aldığım bir sürü şey mesela giysiler, ayakkabıların sayısı ne çokmuş, onları saklayacak o kadar çok dolaba ihtiyacım yokmuş, ihtiyacım olmayan eşyalara olan bağımlılığım da gereksizmiş ve en kısa sürede bunları doğru insanlara dağıtmaya karar verdim. İçinde bulunduğumuz dönemde sorgulamadan başarı, toplumsal kabul veya statü adına yaptıklarımızla yüzleşmemiz ne kadar iyi değil mi? İnsan mutluluk peşinde koşar ama bazen yolunu şaşırır, formülü yanlış anlar ancak ve ancak sarsılınca yeni yollar ve formüller araştırır ve aslen bazen bildiği ama unuttuğu eskinin reçete olduğunu hatırlar.
Zorlu dönemlerde sadece değerlerle bağlantı değil aslen hayat amacımız, gerçek kimliğimiz, hayata nasıl katkı sağlayacağımız olgularıyla da bağlantı kuruyoruz.
Ne yaparsak mutlu olacağız?
80 yaşında balkonda hafif bir meltem eserken, etrafımızda torunlar koşuştururken neleri yapmış olmak yüzümüzde gülümseme yaratacak?
Nelerden gurur duyacağız?
Hakkımızda neler söylenmesini isteriz?
Peki, bunları netleştirince, hayat koşuşturmacamızın gerçekten nasıl değişmesini isteriz?
Doğru istikamette miyiz?
Yüzümüzde gülümseme, ruhumuzda huzur var mı?
Zamanım yok diyerek ötelediğimiz, mazeretleri sıraladığımız çok şey olabiliyor. Mantığımızın kalbimizi arkada bıraktığı seçimlere doğru yönelmemiz gerekebiliyor. Büyük şehirde yaşamak, ekonomik refahı sağlamak, zorunlu kararları almamızı gerektiriyor.
Rutinleri sürdürmek daha önemli hale geliyor ama peki zamanım yok diye ertelediklerimiz kalbimizin gerçekleştirmek istedikleri olabilir mi?
Dans etmek, gönüllü işlerde yer almak, yemek yapmak, çocuklarla oynamak, aptalca şeylere gülmek için bilerek ve seçerek diğer işlerden feragat ederek zaman yaratmak olasılığı bizim için nasıl olurdu?
İşte tüm bu soruların cevaplarını içimizde bulmadan eski ezber normale dönmeyelim, acele etmeyelim, bu değerli zaman dilimini tekrar yakalamayı beklemeyelim ve bu fırsatın hakkını verelim, bizi biz yapanlara daha çok sarılalım, gösterelim, kendimizi gerçekleştirme yolunda emin adımlarla ilerleyelim ve yüzümüzde gülümseme, yüreğimizde huzur eksik olmasın.