Dünyada her 8 kadından birinde görülen bir kanser türü, meme kanseri. Aynı zamanda kanserler arasında erken tanıyla iyileşme oranı en yüksek olanı... Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrah Doç. Dr. Özay Özkaya ile kanser sonrası meme onarımının önemi üzerine konuştuk. Özkaya ayrıca, Ekim ayı boyunca Türk Plastik ve Estetik Rekonstruktif Cerrahi Derneği bünyesinde İçişleri Bakanlığı’nın da desteğiyle meme kanserine dikkat çekmek amacıyla Samsun’da farkındalık toplantıları düzenleyeceklerini belirtiyor.
- Meme kanseri genetik midir?
Meme kanseri her 8 kadından birinde görülecek bir kanser türü olarak öngörülüyor. Ömrümüzü devam ettirdiğimiz sürece meme dokusu, kanser üretebilme kapasitesine sahip bir doku. Fakat genetik yatkınlık denen bir durum da söz konusu. Eğer annede varsa hatta anne ile birlikte teyzede de varsa o zaman risk yükseliyor. Çünkü iki tane gen var en çok bilinen ve test edilebilen: BRCA1 ve BRCA2. Bu iki gen anneden çocuğu geçiyor. Dolayısıyla da bu iki gende mutasyon yani bozukluk olursa bu hastaların meme ve tiroit kanserlerine yatkınlıkları artıyor. Genetik faktörler var fakat “benim annemde ve teyzemde meme kanseri yok. Ben meme kanserine yakalanmam” diye bir durum da söz konusu değil. Sonuçta genetik de olabiliyor genetik olmayan durumlarda da kadınların meme kanserine yakalanma riski olabiliyor.
- Diğer kanser türleri arasında erken teşhis de konulduğunda meme kanserinin tedaviye en etkili şekilde cevap verdiği doğru mu?
Evet, doğru. Deri kanseri de öyledir aslında. Gerçekten erken tanı konulduğunda -ki teşhisi de kolay bir kanser türü, kişi kendini muayene edebilir- kişinin geri kalan hayatını kansersiz bir şekilde devam ettirmesi mümkün.
- Kişi kendi muayenesini nasıl yapabilir?
Memeyi dörde ayırıyoruz. Memenin bütün kadranlarını ve koltuk altımızı elimizle bastırarak tarıyoruz. Meme dokusu, karın dokusu gibi homojen değildir. Meme dokusunda aralarda yağlar vardır. Kişi zaten zaman içinde doğal olmayan yumrulardan, memenin büyümesinden kısacası değişiklerden rahatlıkla anlayabilir. Ancak meme ne kadar büyükse, kendi kendine muayene de o ölçüde zorlaşır. Biz de böyle hastalara küçültmeyi öneriyoruz. Hasta bunu istemiyorsa, ultrasonu daha erken yaşlara çekmeyi öneriyoruz. Aslında 35 yaşına kadar kendi kendine muayene yeterli. Kişi ayda bir ya da iki kez her banyoya girdiğinde memesinde normalde olmayan bir kitleyi ellerini kullanarak hissedebilir. Memede kitle, şişme, deride veya meme ucunda bir değişiklik varsa bunlar bizim için bir sıkıntı olduğunun göstergesidir. Bununla ilgili aslında pek çok farkındalık çalışması da mevcut. Ekim ayı, meme kanseri farkındalık ayı. Bu çalışmalar sırasında hastaya kendi kendine muayene öğretiliyor. 35-40 yaş arası ise yılda bir kez olmak üzere düzenli meme ultrasonları devreye girmeli. 40 yaşından itibaren de iki yılda bir mamografi ve her sene ultrasonu isteriz hastalardan. Bunlar devletin de karşıladığı tetkikler. Dolayısıyla kişi herhangi bir üniversite veya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde rahatlıkla yaptırabilir.
- Kanser tanısıyla birlikte tedavi süreci nasıl işliyor?
Tanı konduktan sonra öncelikle biyopsi yapılıyor. Biyopsi sonucu patolojik olarak incelemeye gönderiliyor. Hangi tür meme kanseri olduğu saptanıyor. Hasta cerrahi tedaviye gitmeden önce, kitleyi kemoterapiyle küçültmeye gerek var mı, yoksa doğrudan cerrahi tedavi sonrasında mı kemoterapi görecek, radyoterapi ihtiyacı olup olmadığına yönelik soruları, Genel Cerrahi Uzmanı, Onkolog, Radyolog ve Plastik Cerrahi uzmanından oluşan bir konseyde karar veriliyor.
- İlk evreden itibaren siz plastik cerrah olarak devreye giriyor musunuz?
Memeden büyük bir doku çıkarılacaksa ve hasta da meme onarımı istiyorsa ‘anında onarım’ için biz devreye giriyoruz. Geçmişe oranla hastaların meme onarımı için onayları oldukça arttı. Bunda farkındalıklar, dünyadaki çalışmalar hastaların ameliyat sonrası dönemdeki mutsuzlukları ve olumsuz psikolojilerin iyileşmeye olan negatif etkisi görülmeye başlanması oldukça etkili oldu.
- Ünlü oyuncu Angeline Jolie’nin genetik yatkınlığı yüksek olmasından dolayı kanser olmadığı halde, meme dokusunu tamamen aldırmıştı. Türkiye’de de bu uygulama var mı?
Hasta bize gelip ‘annemde var, teyzemde var’ dediğinde SGK’nın da karşıladığı genetik test yapılıyor. Test pozitif ise memenin içi tamamen boşaltılıyor ve protezle onarım gerçekleştiriliyor. Eğer hastanın genetik testi negatif, bir memesinde kanser var ise ve diğer memesinin içinin boşaltılmasını istiyorsa biz bunu yapmıyoruz. Çünkü korku bir organ kaybını haklı kılmaz.
- Meme onarımında kaç türlü yöntem var?
Hastanın öncelikle meme kanseri ameliyatı yapılıyor. Eğer kısmen meme doku çıkartılacaksa, çıkartılacak doku yüzdesine göre implant konabilir ya da hastanın sırt ya da karın dokularından rekonstrüksiyon yani onarım yapılabilir. Burada önemli olan geriye ne kadar doku kaldığı. Örneğin, implantı taşıyacak doku kalacak mı? Bu faktörler ameliyatın gidişatını belirliyor. Bazı hastalara kendi dokusundan tek seansta meme yapmak mümkün. Hasta vücudunda başka bir kesi istemiyorsa eğer bir diğer seçenek ise memeye geçici olarak sönmüş balon yerleştirmek. Bu balon, cildin altına yerleştirilen borusu ve aparatı sayesinde hastaya verilen serumla enjeksiyon sayesinde şişirilerek orada bir süre sonra doku elde edilmesi sağlanıyor. Yaklaşık 1.5 ay gibi bir sürenin ardından ikinci bir ameliyatla bu balon çıkarılıyor ve yerine kalıcı implant yerleştiriliyor.
- Sizin sosyal sorumluluk projelerinde yer aldığınızı biliyoruz. Bunlardan da bahsedebilir miyiz?
Kadınlara bu yolla söylediğimiz aslında ‘Memesizlik kaderiniz değil’. Meme onarımı, bir organın yerine konmasıdır. Nasıl kol ya da yüz nakli yapılıyorsa bu da bir doku nakli. Türkiye’de bir plastik cerrahla, onkologla ya da genel cerrahla karşılaşabilen hasta sayısı çok az. Erkek egemen bir toplum olduğumuz için de çoğunlukla bilmiyor ya da utanıyorlar. Hastaya ‘kanser’ ve ‘meme’yi bir araya getirdiğinizde sanki estetik bir şey istiyormuş gibi algılanıyor. Birlikte çalıştığımız Türk Plastik ve Estetik Rekonstruktif Cerrahi Derneği’nin İçişleri Bakanlığı’nın desteği ile Ekim ayı boyunca Samsun’da kadınlarla buluşacağız.