19.06.2024 - 06:48 | Son Güncellenme:
Derleyen: Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr - Takvimler 1929'un Ekim ayını gösterdiğinde İstanbul'daki eski bir kütüphanenin tozlu ve unutulmuş bir rafında insanlık tarihini adeta baştan yazabilecek eski bir harita bulundu. 1513 tarihli bu haritada Atlantik Okyanusu, Güney Amerika, Batı Afrika ve Avrupa kıyıları yer alıyordu. Harita, Türk Deniz Kuvvetleri'nden Piri Reis isimli bir amiral tarafından imzalanmıştı. Haritadaki notlara bakıldığında Piri Reis'in herhangi bir 'yazarlık' iddiası göze çarpmıyordu. Üstelik Piri Reis, haritanın kendisinden çok daha eski kaynaklara dayandığına dikkat çekiyordu. Bu eski kaynaklar arasında ise İtalyan kâşif Kristof Kolomb'un haritaları ve M.Ö. 400 yılına kadar uzanan başka haritalar vardı. Eski bir kütüphanenin tozlu bir rafında bulunan Piri Reis haritası, bilim insanları arasında heyecanla karşılandı. Çünkü bu harita aslında Kolomb'un 1492'de Amerika kıtasını keşfetmek için kullandığı kayıp haritaların bilinen tek temsiliydi.
ANTARKTİKA'YI KEŞFETMİŞ OLABİLİR MİYDİ?
Piri Reis haritası 1950'li yıllara gelindiğinde uzun bir süre kafa karışıklığı yarattı. Bu durum eski ABD Donanması kaptanı Arlington Mallery'nin şaşırtıcı gözlemine kadar devam etti. Mallery, haritanın alt kenarı boyunca Güney Amerika'nın çarpık kıyısı olduğu düşünülen bölgenin Antarktika kıyı şeridine dikkate değer bir benzerlik taşıdığını kaydetti. Antarktika 1820'ye kadar resmi olarak keşfedilmediği için Mallery'nin yaptığı gözlem oldukça tartışmalıydı. 1513 tarihli bu haritada Antarktika nasıl yer almış olabilirdi?
ABD'nin New Hampshire eyaletindeki Keene State College'dan Profesör Charles Hapgood, Mallery'nin iddialarından etkilenmiş ve konuyla ilgili bir araştırmaya başlamıştı. Hapgood sadece Piri Reis'in haritasını değil, aynı dönemdeki diğer haritaları da inceledi ve bazı şaşkınlık verici sonuçlara ulaştı. Hapgood'a göre, bu haritalar yalnızca Antarktika'yı değil aynı zamanda kıtanın kıyı şeridini de 6 bin yıldan fazla bir süre önce, yani bugün hâlâ onu kaplayan geniş buz tabakasının oluşmasından önceki haliyle gösteriyordu.
HAKLIYSA UYGARLIK TARİHİ HATALIYDI
Eğer Hapgood haklıysa uygarlığımızın tüm tarihi hatalıydı. Antarktika'nın buzul altı topografyası, 1940'lı ve 1950'li yıllarda sismografik araştırmalar yapılana kadar bilinmiyordu. Hapgood yalnızca tek bir sonuç çıkarabildi. Bu eski denizciler haritalarını buzullar oluşmadan önce yani M.Ö. 4000'den önce yapmış olmalılardı. Böyle bir ihtimalin tarihimiz açısından sarsıcı sonuçları olacağına da dikkat çekilmişti.
İlk gelişmiş denizcilik kültürlerinin sonraki bin yılda gelişmesiyle birlikte, ileri uygarlıkların M.Ö. 3000 civarına kadar ortaya çıktığı düşünülmüyordu. Yine eğer Hapgood haklıysa, daha önce düşünülenden binlerce yıl önce kayıp bir denizcilik uygarlığının var olması gerekirdi.
TARİH ÖNCESİ DÖNEMDEKİ KAYIP UYGARLIK
Hapgood'un elde ettiği sonuçlar daha sonrasında kayıp bir medeniyetin savunucuları tarafından benimsendi. İskoç yazar Graham Hancock, insan ırkının tarihimizdeki bu kayıp döneme ilişkin hafıza kaybı yaşadığını öne sürerek, 'Tanrıların Parmak İzi' adlı kitabına haritalar yerleştirdi. Yoksa bu gizemli haritalar tarih öncesi dönemde kayıp bir uygarlığın var olduğunu kanıtlıyor olabilir miydi?
1954'te bu soruyu cevaplamak için ABD Deniz Kuvvetleri'nin harita yapım dairesi (hidrografik daire), Türk amirallerden Piri Reis haritasının bir kopyasını istedi. Deniz haritalama konusunda dünyanın önde gelen otoritelerinden olan Türkler, büronun gizemli haritaya biraz ışık tutabileceğini umuyordu.
Hidrografi ofisi, eski haritalar konusunda uzmanlaşmış emekli bir ABD Donanması kaptanı olan Arlington Mallery'i görevlendirdi. Mallery'nin bulguları oldukça radikaldi. Harita, Antarktika'nın buzul altı kuzey kıyılarını doğru bir şekilde tasvir ediyordu.
HARİTALAR UYUMLUYDU
Hidrografi ofisi de elde edilen bulgular ile aynı fikirdeydi. Haritanın doğruluğu karşısında hayrete düşen ekip, bir adım daha ileri giderek söz konusu keşiflerin havadan araştırma yardımıyla da yapılmış olabileceğinin sonucuna vardı. Büroda haritacılık yapan M.I. Walters, Georgetown Üniversitesi'nde katıldığı bir radyo röportajında şunları söyledi:
"Hidrografi Ofisi'nin bugün ürettiği eski haritaları ve yeni haritaları aldık. Belirgin zirveler ve dağların sondajlarını karşılaştırdık. Şaşırtıcı bir uyum içinde olduklarını gördük".
Keene State College'da tarih ve coğrafya öğretmeni olarak görev yapan Profesör Charles Hapgood, Mallery'nin iddialarını şaşırtıcı buldu ve konuyu araştırmaya karar verdi. Hapgood, öğrencilerinin yardımıyla hızla aynı sonuca ulaştı ancak daha ileri gitmeden önce haritanın doğruluğu konusunda ikinci bir görüş almanın akıllıca olacağını düşündü. ABD Hava Kuvvetleri'nin haritacılık departmanına danışmanlık yapan profesör, Hapgood'a yazdıkları bir mektupta şunları söylemişti:
"Haritanın alt kısmının Kraliçe Maud Bölgesi'nin Prenses Martha Sahili'ni, Antarktika ve Palmer Yarımadası'nı tasvir ettiği iddiası makuldür. Hidrografi Ofisi'nin bugün ürettiği eski haritalarla yeni haritaları aldık. Onların şaşırtıcı bir uyum içinde olduğunu gördük. Haritanın en mantıklı ve muhtemelen doğru yorumunun bu olduğunu görüyoruz. Haritanın alt kısmında gösterilen coğrafi ayrıntı, 1949'daki İsveç-İngiliz Antarktik Keşif Gezisi'nin buzulun tepesinde oluşturduğu sismik profilin sonuçlarıyla oldukça dikkat çekici bir şekilde örtüşüyor."
GELİŞMİŞ BİR KAYIP UYGARLIK TARAFINDAN ÇIKARILAN HARİTA
Hapgood artık ikna olmuştu. Piri Reis haritası Antarktika'nın buzul altı topografyasını gösteriyordu. Ve bunun mümkün olmasının tek yolu, 6 bin yıldan daha uzun bir süre önce, kıta üzerinde buz tabakası oluşmadan önce gelişmiş bir kayıp uygarlık tarafından haritasının çıkarılmasıydı. Profesör, bulgularını 1966 yılında 'Antik Deniz Krallarının Haritaları' adlı kitabında yayımladı. Kitabın sonuçları ana akım bilim otoriteleri tarafından reddedilirken Eric Von Däniken ve Graham Hancock gibi alternatif tarih yazarları tarafından ise benimsendi.
Hapgood tezini daha da kanıtlamak için ABD Donanması ve Arlington Mallery'nin çalışmalarının çok ötesine geçmişti. Çünkü Hapgood daha fazla harita bulmuştu, hatta bazıları Piri Reis'inkinden bile daha anlaşılmazdı. Hapgood, Oronce Finé ile Bauche haritalarını da incelemeye karar verdi.
6 BİN YILDAN DAHA ÖNCE ÇIKARILMIŞ OLABİLİRDİ
Oronce Finé'de, Piri Reis'in haritasından farklı olarak Antarktika kıtasının tamamı yer alıyordu. Kara kütlesinin kıyı kısımlarında dağların ve nehirlerin ince detayları görülebiliyordu. Piri Reis gibi Oronce Finé haritası da çok eski kaynaklar içeriyordu. Hapgood'a göre bu, eski denizcilerin kıyının haritasını 6 bin yıldan daha uzun bir süre önce, henüz buzsuzken çıkarmış olmaları gerektiği anlamına gelebilirdi. Bu tarih, resmi kaynaklara göre insanlığın yeteneğinin sınırlarının çizildiği zaman diliminden oldukça önceydi. Peki elde edilen her şey, gerçekten kaybolmuş ileri bir uygarlığın kanıtı olabilir miydi?
FRANSIZ HARİTACININ KEŞFİ DE ŞAŞIRTICIYDI
Hapgood'un en şaşırtıcı keşfi, Fransız haritacı Philippe Buache tarafından hazırlanan 1737 tarihli dünya haritasıydı. Buache'ın haritası, iç kısmı da dahil olmak üzere Antarktika'nın tamamını buzun altında göründüğü haliyle göstermesi açısından benzersizdi.
Modern dünya, 1958'deki sismik araştırmalar kıtanın tüm buzul altı topoğrafyasının haritasını çıkarana kadar bu başarıya ulaşamayacaktı. Ancak Buache haritası, Hapgood'un incelediği diğer haritalardan çok daha fazla sorunluydu. Çünkü jeologlar, Antarktika'da milyonlarca yıldır, modern insanın bile var olmadığı bir dönemde hiçbir su yolunun bulunmadığını söylüyordu.
Hapgood'a göre Antarktika'nın Orta çağ haritalarında görünmesi, tarih öncesi dönemde kayıp bir uygarlığın varlığına dair umut verici kanıtlar sağlıyordu. Piri Reis ve diğer haritalarda gösterilen kara kütleleri aslında Antarktika değil ise işte o zaman bütün teori çöpe gidiyordu.
HARİTADA YER KALMAMIŞ DA OLABİLİR
Konunun diğer uzmanları ise haritaların çoğunda Antarktika'nın tasvirinin doğru olmadığına dikkat çekiyor. Piri Reis ve Oronce Finé haritalarında tasvir edilen kıtanın gerçek Antarktika ile yalnızca geçici bir benzerlik taşıdığını söyleyen uzmanlar, önemli olan noktanın Antarktika'nın resmi olarak 1820 yılına kadar keşfedilmemiş olmasına rağmen, gezegenin dibinde bir güney kıtasının olduğu varsayımının Antik Yunanlılara kadar uzanması olduğunu söylüyor. Bir diğer farklı görüşe göre de Kraliçe Maud topraklarının kıyı şeridi olduğu iddia edilen bölgenin Güney Amerika ile uyumsuz bir şekilde bağlantılı olduğuna dikkat çekiliyor. Uzmanlar, Piri Reis'in haritasında yer kalmamış olabileceğini ve Güney Amerika kıyı şeridinin geri kalanını alt kenarı boyunca sürmeyi seçmiş olabileceğini belirtiyor.
Peki bu esrarengiz eski haritalar, kendi başlarına kayıp bir medeniyete dair romantik fikirleri haklı çıkarmak için yeterli mi? Uzmanlara göre şimdilik bu teorinin gerçek olarak kabul edilmesi pek de olası değil.