Sosyal medya ebeveynler için yeni bir hobi olanağı sunmaya başladı: “Çocuklarının fotoğraflarını, videolarını veya onların kişisel bilgilerini başkalarıyla paylaşmak”. Artık günümüzde ebeveynler, çocukları daha doğmadan fotoğraflarını paylaşarak onların ilk dijital parmak izlerini çıkartıyorlar. Daha yürümeye bile başlamamış çocukların şu an sosyal medyada onlarca, hatta yüzlerce fotoğrafı ve videosu var. Pek çok ülkede iki yaşından küçük çocukların sosyal medyada bir şekilde yer alma oranı %90’lara varıyor. Ebeveynler elbette çocuklarıyla yaşadıkları güzel deneyimleri, hissettikleri olumlu duyguları, bazen de çocuk yetştirme sürecinde yaşadıkları zorlukları tanıdıklarıyla paylaşmak istiyor. Sosyal medya da günümüzde bunu yapmak için en kolay ve pratik iletişim aracı. Bu nedenle onları anlamak mümkün.
Öte yandan bu durum Amerika, Avustralya ve İngiltere gibi pek çok gelişmiş ülkede ciddi bir tartışma konusu... Ebeveynlerin, çocukları ile ilgili bu tarz kişisel paylaşımları yapmaya hakkı var mı; yoksa bu, gizliliği ihlale mi girer? Şayet buna hakları varsa ne dereceye kadar var? Bu sorular hem uzmanların hem de ebeveynlerin kafalarını oldukça karıştırıyor. Hatta konu o kadar ilginç boyutlara geldi ki, Fransa’da yeni bir yasa, çocukların yetişkinlikte ebeveynlerini bu ihlaller nedeniyle dava edebilmesine olanak sağlıyor.
Bir ebeveynin sosyal medyayı çocukları ile ilgili pek çok detayı paylaşmak amacıyla kullanmasına, İngilizce’de paylaşmak eylemi olan “share” ve ebeveynlik yapma eylemi olan “parenting” sözcüklerinin birleşiminden oluşan “sharenting” adı veriliyor. Bu eylem, ebeveynler ve özellikle de anneler arasında git gide arttığı için, bilimsel araştırmalara da yavaş yavaş konu olmaya başladı. Ancak araştırmalar henüz oldukça kısıtlı; bu nedenle ebeveynlerin bu paylaşımlarının çocukları nasıl etkilediğini henüz bilmiyoruz. Buna rağmen bazı olası tahminler yapmak, en önemlisi de çocuklar için oluşabilecek muhtemel riskleri belirleyerek ebeveynlere çeşitli uyarılarda bulunmak mümkün…
“Sharenting”: Riskler ve Dikkat Edilmesi Gerekenler
Araştırmalar, çocukların dijital kimliklerine ortalama altı aylıkken sahip olduğunu gösteriyor. Yani bebeklerin bile sosyal medyada kendilerine ait birer yaşamları oluyor. Ebeveynlerin çocuklarının yılda ortalama 300 fotoğrafını sosyal medyada paylaştığına dair veriler var. Bunların çoğu Facebook’ta paylaşılırken, Instagram’daki paylaşım oranı da gün geçtikçe artıyor. Çok samimi olarak ve iyi niyetlerle yapılmış olsa dahi, bu paylaşımların çocuklar için bazı önemli riskler içerdiğini bilmek oldukça önem taşıyor. Ebeveynlerin çoğu, paylaştıkları fotoğrafların veya bilgilerin kimler tarafından nasıl kullanılacağını, paylaşım yapmadan önce çok fazla dikkate almıyor ve ne yazık ki büyük bir kısmının olası risklerle ilgili bilgisi yok.
Aslında ebeveynler bazı özel paylaşımlarla diğer ebeveynlerden destek alabiliyor, kendilerine ve çocuklarına faydalı olabilecek önemli bilgiler öğrenebiliyorlar. Bunlar işin olumlu yönleri… Ancak maalesef çok kişisel paylaşımlar, pek çok riski beraberinde getiriyor. Bu risklerden birisi, bazı insanların çocukların fotoğraflarını çalıp sanki kendi çocuklarıymış gibi paylaşmaları… Böyle bir durumda çocuğa yeni bir isim ve yaşam atanıyor ve dolayısıyla çocuğun ikinci, belki de daha fazla sayıda sosyal medya kimliği oluşuyor. Bunun yanında, bu fotoğrafların çalınıp çocuk pornosu sitelerine konulma riski de oldukça yüksek. Avustralya hükümetinin yaptığı bir araştırma, pedofil sitelerindeki imajların %50’sinin sosyal medya sitelerinden alındığını ortaya koyuyor. Ayrıca çocukların tam ismi ile birlikte doğum günlerinin ve/veya kronik hastalıkları gibi hassas bilgilerinin ya da o an nerede olduklarını (yani lokasyonlarını) gösterecek bir bilginin paylaşılmasının da başlıca riskleri var. Bazı sosyal medya siteleri kullanıcılara parola oluşturma ve paylaşımlarını Google’ın arama algoritmasından gizleme olanağı sunuyor. Her sitenin bu gibi gizlilikle ilgili kurallarının bilinmesi ve gerektiğinde kullanılması çok önemli…
En büyük sorunlardan birisi, paylaşımların çok özel veya çocuğu (özellikle ileriki yaşlarda) utandıracak nitelikte olduğu zaman ortaya çıkıyor. Örneğin bazı ebeveynler bebeklerinin veya çocuklarının çıplak fotoğraflarını paylaşabiliyor. Elbette çok masum ve şirin olsa da, bebeklerin ve çocukların çıplak fotoğraflarının ve hatta mayolu fotoğraflarının paylaşımı önemli bir sorun teşkil edebilir. Bu gibi durumlarda çocuğun mahremiyetinin bozulması riskinden söz edebiliriz. Ebeveynlerin %56’sı çocuklarıyla ilgili onları utandırabilecek bir bilgi paylaşıyor. Geçtiğimiz yıllarda ikizlerinin tuvalet eğitimi sırasındaki fotoğraflarını paylaşan bir anne, daha sonra bu fotoğrafların bir pedofil sitesinde yayınlandığını öğreniyor ve diğer ebeveynleri dikkatli olmaları için uyarıyor.
Onun dışında bir diğer sorun ise çocukların ergenlik dönemine veya yetişkinliğe geldiğinde kendileri için ebeveynleri tarafından oluşturulan bu sosyal medya kimliğinden rahatsız olmaları ve hatta bu nedenle ebeveynlerini suçlamalarıyla ortaya çıkabilir. İyi niyetlerle yapılan bu paylaşımlar nedeniyle ya çocuklar bir gün ebeveynleriyle karşı karşıya gelirse? En kötüsü de aslında içeriği utandırıcı olmasa bile, çocuklar genel olarak tüm bu paylaşımlardan ve kendilerine oluşturulan kimlikten utanabilirler. Ebeveynler paylaşımlarının kimler tarafından görüleceğini kısıtlamış olsalar bile, internetin bilgiye ulaşma potansiyeli düşündüğümüzden daha fazla… Örneğin silinen paylaşımlar silinmeden önce bir şekilde başkaları tarafından kaydedilmiş olabilir.
Çocuklar ebeveynlerini örnek alır; bu nedenle ebeveynlerin sosyal medya davranışlarının ileride kendilerininkini de etkileme olasılığı büyük. Bu şekilde büyüyen çocuklar, gizlilik/mahremiyet gibi kavramlara farklı bir yaklaşım geliştiriyor diyebiliriz. Yani bu ortamda çocukların neyin gizli veya özel, neyin başkalarına açık olduğunu anlaması oldukça zor gibi görünüyor. Bu nedenle bazı sınırlar koyulması, neyi ne kadar paylaşmak gerektiği üstünde biraz daha fazla düşünülmesi önemli. Ayrıca çocukların benlikle ilgili farkındalıklarının arttığı, arkadaşlıklarının kurulmaya başladığı 4-5 yaşlarında onlara kendileriyle ilgili düzenli bilgi paylaşımı yaptığınızı anlatmak ve bunu konuşmak, bu yolda atabileceğiniz iyi bir adım.
Sosyal medyada bilgileri ve fotoğrafları paylaşılan bir nesil, şu an genç yetişkinliğe girmek üzere. Bu nedenle konuya yasal ve etik çerçeveden bakmanın tam zamanı aslında. Çcukların bu “sharenting” konusunda ne düşündüklerini, bundan olumlu veya olumsuz yönde etkilenip etkilenmediklerini oldukça merak ediyor ve bu konuda yapılacak daha fazla bilimsel çalışmayı merakla bekliyorum. Bunun yanında eğitimciler, psikoloji alanından uzmanlar ve hekimler gibi pek çok meslek grubu bu konuda bilgilendirilmeli ve sonrasında ebeveynleri bilinçlendirmek için teşvik edilmeli. Çocukların sanal dünyadaki gizliliklerine onların haklarını daha fazla gözeterek yaklaşmak, onların güvenliğini ve iyi oluşlarını korumak adına hepimizin görevi…
Detaylar için bazı kaynaklar:
Bartholomew, M.K., Schoppe-Sullivan, S.J., Glassman, M., Kamp Dush, C.M. & Sullivan,
J.M. (2012). New Parents’ Facebook Use at the Transition to Parenthood. Family Relations.
61 (3), pp. 455 – 469.
Blum-Ross, A. and Livingston, S. (2017). “Sharenting,” parent blogging, and the boundaries of the digital self. Popular Communication: The International Journal of Media and Culture. 15(2): 110-125.
Davis, M.M. (2015). Parents on Social Media: Likes and Dislikes of Sharenting, C.S. Mott
Children’s Hospital. University of Michigan System. 23 (2).
Ballum-Ferranti, L. (2017). Parenting in the Age of Social Media. Today’s Parent. 34(4): 67-74.