Sizce 1 insan 22 senede 60.000 kitap okuyabilir mi?
Hikaye videosu için: https://youtu.be/E46c2ewS104
HEMŞİRE ise EVET!
22 yıllık hemşireyim. 22 yıldır altmış bin kişinin hayatına dokundum, altmış bin hikâyeye ortak oldum.
Hastanede çalıştığım süre boyunca elli bin hasta baktım. Elli bin hasta, elli bin ayrı hikâye!
Halk Sağlığı alanında çalıştığım süre boyunca on binlerce kişinin kaza yapmasını, yaralanmasını, hasta olmasını önledim.
Okul Sağlığı alanında çalıştığım yıllarda iki bin çocuk büyüttüm.
Ben bir hemşireyim.
Dünyadaki yirmi sekiz milyon hemşireden bir tanesi!
………………..
Hemşirelik, tarihçilere göre iki bin önceye dayanıyor.
‘Modern Hemşirelik’ ise Florence Nightingale ile başlıyor.
Florence Nightingale’in doğumunun 200. Yılı bu yıl.
Dünya Sağlık Örgütü, Florence Nightingale anısına 2020 yılını ‘Uluslararası Hemşirelik Yılı’ ilan etti.
12 Mayıs, Florence Nightingale’in doğum günü, bizlere ‘Dünya Hemşireler Günü’ olarak armağan edilen özel gün.
Bu yıl, 12 Mayıs ‘Dünya Hemşireler Günü’ çok daha anlamlı, çok daha özel bizler için..
………..
Tarihi bu kadar eskilere dayanan, hemen hemen her sektörde karşımıza çıkan, doğumdan ölüme tüm yaşam yolculuğumuza eşlik edebilen bir meslek grubundan bahsediyorum.
HEMŞİRELİK
Bir insan neden hemşire olmak ister? Hiç düşündünüz mü?
Herkesin bir hikâyesi var.
Ben bugün size kendi hikayemi anlatacağım.
………………….
Babasının hastalığıyla büyümüş küçük bir kız çocuğuydum ben.
Küçükken en büyük hayalim iğne yapmayı, serum takmayı öğrenmekti.
Bunları bilirsem önce babamı, sonra bütün hastaları iyileştirebilirim sanıyordum.
……………
Yıllar sonra hemşire olduğumda hatırladım hayalimi, hayalim gerçek olmuştu, ben HEMŞİRE olmuştum. İğne yapmayı, serum takmayı en iyi şekilde öğrenecek tüm hastaları iyileştirebilecektim.
Yalnız, bilmediğim çok önemli bir şey vardı!
Hemşirelik; iğne yapmak, serum takmaktan ibaret değildi.
HEMŞİRELİK koskocaman bir bilim dalıydı.
Bunu da 4 yıllık lisans eğitimim sonrası 3 yıllık hemşirelik masterı yaptığımda öğrenecektim.
Hemşirelik eğitimi upuzun bir yolculuktu ve benim yolculuğum çoktan başlamıştı.
Yıl 1998, ilk staj kağıdım elime ulaşmıştı bile!
‘Nöroşirürji Kliniği’
‘Senin stajın nereye çıktı?’ sorusuyla karşılaşacağım diye ödüm kopuyordu.
Okuyamıyordum, söyleyemiyordum, anlayamıyordum bile..
Nasılsa öğrenecektim.
............
Staj günüm geldiğinde, giydim pembe formalarımı, gittim staj yapacağım kliniğe..
Yaşayacaklarımdan habersiz, ilk günümün heyecanıyla arkadaşlarım ve ben hocamızı dinlemiştik.
Kısa açıklamalardan ve mesleğin önemini anlatan ifadelerinden sonra hepimize birer yönerge verilmişti.
Hasta odasında hastalara müdahale etmemiz yasaktı.
Birilerine danışmadan hareket edemezdik.
Anlamadığımız her durumda soru sorabilirdik.
Bize izin verilmeyen hiçbir şeye dokunamazdık.
Hocamız, gün boyu hepimize eşlik edebilecek, yardım edebilecekti.
Gün sonu öğrendiklerimizi paylaşacak ve tartışacaktık.
Tek yapmamız gereken ise gözlem yapmaktı.
Her birimiz bir hasta odasına gözlem yapmak için gönderilmiştik.
Artık başıma geleceklerden habersiz girdiğim hasta odasındaydım.
Odada 2 saat vaktim vardı. 2 saat gözlem yapacaktım.
Hasta odası nasıldır?
Hasta dosyasında neler bulunur?
Hemşire gözlem notunda ne yazar?
Hekim yazıları nasıl okunur?
Serum nasıl hazırlanır?
Odaya kimler ne sıklıkta girebilir?
Havalı yatak neye benzer?
Cihazların sesi nasıldır?
Buna benzer bir dolu soruya yanıt bulmak adına gözlem yapmaktı tek görevim.
Ben öyle sanıyordum.
2 saati doldurduğumda; defalarca kez okuduğum dosyadan bazı kelimelere aşina olmuştum.
Çin işkencesine benzeyen cihaz sesleri senfoniye dönüşmüştü.
Odadaki kokulara alışmış, ayakta durmaktan ise yorulmuştum.
Aklımdan geçen tek şey; artık öğle yemeği vaktinin geldiğiydi.
..
Yemeğe gitmek ve odadan kurtulmak için kapıya yöneldiğimde iki çift gözle karşılaştım.
Odanın camından umutla içeri bakan, kapıya yöneldiğimde gözlerimizin kesiştiği, hayatımın değişmesine sebep olacak o iki çift göz..
Bir kadın ve kızı!
Benim artık kaçacak ikinci bir sebebim vardı; hasta yakınları..
Hızlı adımlarla kapıya ulaşırsam onlardan kolayca kaçabilirdim.
Etrafta benden başkası da yoktu.
Hiçbir şey planladığım gibi olmadı...
Kapıya yaklaşır yaklaşmaz, bileğimi bir el yakaladı. Gözlerime umutla bakan 2 çift göz ve bileğimde halen hissi emaneti yirmi iki yıl sonra bile kanımı donduran o duygu..
‘Kocam iyi mi?’ diye sordu.
Kocası mı? Biliyor musunuz o an fark ettim; ben bir erkek hastaya bakıyormuşum.
Bir kadının kocası, bir kız çocuğunun babasına!
Kulağımda halen aynı ses yankılanıyordu? İYİ Mİ? İYİ Mİ? İYİ Mİ?
Bir fikrim var mıydı? 2 saat boyunca iyi olduğuna dair veya kötü olduğuna dair bir fikrim oluşmuş muydu?
HAYIR!
Sorunun cevabını bilmiyordum, ama bildiğim bir şey vardı; ‘İYİ’ dersem kaçışım kolaylaşacaktı. ‘KÖTÜ’ dersem yeni sorular eklenecekti.
Korkak bir sesle ‘İYİ’ dedim.
İyi der demez bileğimdeki el avuçlarımı doldururken kızının eli de karıştı avucumun içine.
Avucumun içi iki el ve umut, minnet, teşekkür.. binlerce duyguyla dolmuştu.
Bu sefer kız çocuğu bana yaklaşıp şöyle dedi;
‘BABAM GERÇEKTEN İYİ Mİ?’
O an hayatımın film şeridi gibi gözümün önünden geçtiğini hatırlıyorum.
Bu mesleği seçmeme neden olan küçük kız çocuğu AYŞE ve hayatı boyunca merak ettiği soru
‘Babası acaba iyi mi?’
En çok merak ettiğim soru bana yöneltilmişti ve benim verecek hiçbir cevabım, söyleyecek hiçbir sözüm yoktu.
Üzerimde hemşire forması vardı. Kime neydi ilk günüm oluşundan.
İkinci ürkekliğimle ‘EVET’ kelimesi çıkıverdi ağzımdan. Artık kaçmak, kurtulmak istiyordum. Söylemem gerekeni çoktan söylemiştim.
Hatta odada kalma nedenimi bile öğrenmiştim.
Sorumluluk duygusu nedir? Bir insanın sorumluluğunu taşımak ne anlama gelir?
O gün stajımın ilk gününde ne öğrenmem gerektiğini oracıkta fark etmiştim.
Kaçmak için bir adım daha attım. Bu sefer gözüme kocaman bir yazı ilişti.
‘SORUMLU PERSONEL HARİCİ İÇERİ KİMSE GİREMEZ!’
İkinci tokadımı çoktan yemiştim.
Benim üzerimde hemşire forması vardı.
Ben içeri girebilen, hastanın sorumluluğunu alabilen, hastanın iyiliği için savaşan insanlardan bir tanesiydim.
Ben hemşireydim.
Farkında mıydım? O ana dek hayır!
Şaşkındım, duygularımı anlamaya çalışıyordum.
Öğle yemeği vakti gelmişti.
Sersemliğim beni hastane bahçesine zor ulaştırdı.
……………….
YEMEK SONRASI NE Mİ OLDU?
O stajyer hemşire kliniğe geri dönmedi.
Kliniğe geri dönen pembe hemşire formasıyla, sorumluluğunun farkında olan ‘AYŞE HEMŞİRE’ idi.
O an anlamıştım. Hemşire olacaksam bir dolu hikâye biriktirecektim. İlkini çoktan yaşamıştım bile..
Hemşirelik yaptığım yıllar boyunca binlerce hikaye kitabım olacaktı kütüphanemde..
Hemşirelik mesleğini bu denli güzel, bu denli kutsal, bu denli anlamlı yapan da bu değil miydi?
Kütüphaneye önce kendi hikâye kitabınızı koyuyorsunuz.
Güzel hikayelerimiz olsun.
‘12 Mayıs Dünya Hemşireler Günümüz’ kutlu olsun.
Ayşe ŞENGEL
Uzman Halk Sağlığı Hemşiresi
İlk Yardım Eğitmeni
www.aysesengel.com