PazarYeni dünya sosyal medyanın kendisi

Yeni dünya sosyal medyanın kendisi

29.06.2025 - 02:00 | Son Güncellenme:

Yarın 30 Haziran Dünya Sosyal Medya Günü! “Yeni Dünya: Sosyal Medya” kitabına imza atan Mert Karbay, “Sosyal medya ile artık kendimizi yalnızca yakın çevremizle değil, tüm dünyayla kıyaslıyoruz. Bunun bizi mutsuz kılacağı besbelli. Sahtekârmış gibi hissetmemiz de cabası,” diyor

Yeni dünya sosyal medyanın kendisi

Seyhan Akıncı - Facebook hesabımı açtığımda etrafımdaki hemen herkesin halihazırda bir Facebook hesabı vardı. Sonrası çorap söküğü gibi geldi; Twitter, Instagram, LinkedIn... İlkokul arkadaşlarımızı bulmak için çıktığımız yolculuk bir parça kendimizi kaybettiğimiz bir noktaya ulaştı. Herhangi bir platformun çökmesiyle paniğe kapılıyor, derhal bir diğerine göç ediyoruz gelişmelerden uzak kalmamak adına. Sanki sosyal medya koca bir son dakika biz de müritleriyiz. İşte ne onunla ne de onsuz yapamadığımız sosyal medyanın yarın kutlaması var. 30 Haziran, 2010’dan beri Dünya Sosyal Medya Günü olarak kutlanıyor. Biz de sosyal medya üzerine tez çalışmasını genişleterek “Yeni Dünya: Sosyal Medya” kitabına imza atan Mert Karbay ile bu yeni dünyayı ve etkilerini konuştuk.

Haberin Devamı

- Sosyal medya konu olduğunda hemen herkes burun kıvırıyor, kendisinin ne kadar bilinçli bir kullanıcı olduğunu anlatmaya koyuluyor ya da yüzünü ekşitiyor. Güncel verilere göre bugün dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 63’ü, 5 milyardan fazla insan sosyal medya kullanıcısı. Peki, hiç iyi tarafı yok mu bu sosyal medya dediğimiz şeyin?

Sosyal medya dünyası, çeşitli uygulamalar topluluğundan fazlasına işaret ediyor. Elbette karşımızda, kendi gündemi, akışı, iş modeli, algoritmaları olan, dikkatimiz üzerinden para kazanan çevrimiçi pek çok mecra var. Fakat bir konserde herkes telefonunu çıkarıyor, kaydediyor ve bunu post ediyorlarsa, restoranlar yemeğin lezzeti kadar sunumu, fotoğrafta nasıl görüneceği üzerinde de duruyorlarsa artık şu gerçeği görmek lazım. Yemek ve mekân fotoğrafı da yeme deneyimine dahil. Özetle çevrimdışı yaşamımız yani 2010’lardan beri dünyamız da sosyal medyaya, onun diline ve eğilimlerine, gündemlerine ve akışlarına uyum sağlıyor. İçerisinde yaşadığımız dünya, sosyal medya sonrasının yeni dünyası. Çevrimiçi ve çevrimdışı, aşağı yukarı aynı yasalara göre işliyor. Verdiğiniz istatistik bile insanların sosyal medyaya hücum ettiğini gösteriyor. İyi mi kötü mü tartışması çok da önemli değil. Sosyal medya arzularımıza karşılık geliyor olmalı. Kendimizi ifade edebildiğimizi hissediyor olmalıyız ki o uygulamalara akın ediyoruz. Uyandığımızda ilk iş ona bakıyor, orada saatlerimizi harcıyorsak bundan bir tür keyif alıyor olmalıyız. Aynı zamanda hayatımızda bir fark yaratıyor olmalı ki yokluğunda huzursuzlanıyoruz. Sosyal medyadaki profilimizin anlamlı olduğunu düşünüyor olmalıyız ki neleri görünür kılıp hangi yönlerimizi gizleyeceğimizi hesaplıyor, bunun üzerine titizleniyoruz.

Haberin Devamı

Yeni dünya sosyal medyanın kendisi

- Hayatımıza ‘90’ların sonunda 1997’de Six Degrees ile giren sosyal medya kitabınızda da değindiğiniz üzere 2010’lardan itibaren bambaşka bir boyuta ulaşıyor. Neler oluyor 2010’dan sonra?

Dar anlamda sosyal medyanın başlangıcı Facebook’a, 2006-2007’lere dayanıyor. Facebook, bir duvar. Kendi ismimiz ve cismimizle, önce yakın çevremize, daha sonra bizlerle ortak ilgiye, gündeme sahip olduğunu düşündüğümüz insanlara yönelik bir şeyler yazma imkânı kazanıyoruz. Zaten Facebook öncesi, dijital forumlarda da kendimizi yazarak ifade ediyorduk. Eskiden sadece göz önünde olanlar, kamuya yönelik yazı yazarlardı. Sosyal medya ile birlikte, belki de tarihte ilk kez, sıradan insanlar, hepimiz, herkese yönelik bir şeyler yazmaya, paylaşmaya başladık. Yazılarımızın etki yarattığını da görüyoruz.

Haberin Devamı

2010’lardan itibaren dünya, sosyal medyadaki sürekli bir sonrakine kaydırdığımız kısa videolara benzemeye başlıyor. Aşırı hızlı ve tüketici ritme uyum sağlıyor. Şarkıların süreleri, hatta isimleri kısalıyor. Kitap boyutları, film süreleri azalıyor. Makaleler, yazılar daha kısa ve hap. Sonda söyleyeceğimizi başta söylüyoruz. Zaten pek kimse sonuna kadar okumuyor, göz gezdirip izlenim ediniyor. Hatta giderek daha az uyuyor, daha hızlı yürüyoruz.

- “Sosyal medya menüsü keyiflidir keyifli olmasına ancak her daim hesabı akıp giden zaman biçiminde yemekle birlikte servis eder” şeklinde bir cümleniz var kitapta. Bugün insanları sosyal medya ile ilgili kaygılandıran ilk şey bu hesap mı?

Haberin Devamı

Gerçekten de hesabı, yemeği bitirip, çayımızı da içtikten sonra ödeme şansımız yok. Metaforu sürdürürsem, sosyal medyada yediğimiz hemen her lokma, dikkat dağınıklığımızı pekiştiriyor. Fakat insanların çoğunun bu konuda kaygılandığını sanmıyorum. Üstelik bu işlerin ‘doğrusu’ da yok. Sadece, bir sonraki içeriğe, sıradaki videoya kaydırıyoruz. Öfkelenip infiale kapılıyoruz. Kedi fotoğrafına kalp atıyoruz, geçiyoruz. Yemeğin bedeli olan dikkat dağınıklığı, bizi ancak odaklanmamız gereken işlerden kaytarıp durduğumuzda, bu kaygıyı yaşadığımızda, savsaklamayı alışkanlık edindiğimizi fark ettiğimizde, yani genel performansımız düşmeye başladığında sarsıyor. “Her şeyden sıkılıyorum” hissiyle kendini hissettiriyor. Zayıfladığını hissettiğimiz hafızamızı B12 vitaminiyle toparlayamadığımızda seziyoruz ödediğimiz bedeli. Sosyal medya menüsünün kaygı yaratan tek unsuru dikkat dağınıklığı da değil maalesef. Sosyal medya, kimi zaman zorbalıklarıyla gelir, sinirlerimizi zıplatır, özgüvenimizi zedeler. Saatlerimiz, aylarımız, hatta yıllarımız sosyal medya akışlarında, yeni bir dijital kostüm peşinde geçebilir. Belki en çok rahatsız edeniyse, “herkes çok güzel yemekler yiyor, ben de işte ‘bunu’ yiyorum” diye dövünmemiz, hayatı, bir şeyleri kaçırma kaygımızdır.

Haberin Devamı

“Sabır uzun vadede hızı alt edecektir”

- Sosyal medyanın bu hızı geleceğe dair ne söylüyor? SM’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Sürekliliğin, sabrın, sebatın uzun vadede hızı, ivmeyi alt edeceğini düşünüyorum. Bence bunun farkındayız. En son gelişmeleri asla yakalayamayacağımızın, ‘şok olacaksınız’ diye tıkladığımız haberlerde şok olmadığımızın farkındayız. Her ihtimalle, tıpkı yaşamın zorluklarıyla başa çıkmayı öğrendiğimiz gibi sosyal medyanın ve onun etkisindeki yeni dünyamızın hayal kırıklıklarıyla başa çıkmanın yollarını da keşfediyoruz. Kendi gündemi olan insanlara erdemli insanlar olarak bakmayı öğrenmemizin faydalı olabileceğini düşünüyorum. Sosyal medyaya çok sevdiğimiz, anlamlı ve vazgeçemediğimiz kötü bir alışkanlığımız gibi yaklaşma, buna uygun bir etik oluşturma uğraşından vazgeçmemeliyiz.

Yeni dünya sosyal medyanın kendisi

“Yeni dünyada en büyük  yatırım aracı odaklanma becerisi”

- Siz “analog dünyaya geri dönüş yok” diye de sık sık vurguluyorsunuz. Analog dünyanın içine doğmayanlar bu gerçekle daha mı kolay başa çıkabiliyor? Bir yandan da nostalji duygusunun her alanda yükseldiğine şahit oluyoruz...

Kendimize, benliğimize sahiptik ama sosyal medya yüzünden onu kaybettik mantığının yanılgı olduğunu düşünüyorum. Sosyal medya, pek çok çarpıklığın, eşitsizliğin, mutsuzluğun, hayal kırıklığının olduğu bir dünyada belirdi. Onlardan bazılarını giderdi kuşkusuz. Fakat bazı çarpıklıkları devraldı ve pekiştirdi, üstelik yepyeni eşitsizlikler ve sorunlar da yarattı. Örneğin Google algoritması yüzünden şahane siteler kapanıyor. Yine de analog dünya her ne idiyse, artık onun geride kaldığını idrak etmeliyiz. Zaten analoğu istemiyoruz da. Sosyal medyanın birkaç saatliğine kesilmesi bile işlerimizi aksatıyor, hayatımızı sekteye uğratıyor.

- Sosyal medya yola çıkarken kullanıcılarına bir ‘kişilik’ vadediyordu şimdiyse profil çöplüğüne dönüşmüş durumda. Sosyal medyadan uzun vadede daha büyük kopuşlar, yani hesap kapatıp gitmeler bekleyebilir miyiz?

Profillerimizde hâlâ kontrole sahibiz. En azından neyi ön plana çıkartabileceğimizi seçebiliyoruz. Yine de neyin ‘cool’ olduğu toplumsal uzlaşıların dolayımıyla belirleniyor. Havalı gözükmenin nesnel bir kriteri yok. Her dönemin, her mecranın havalısı da kendisine göre belirleniyor ve dinamik. Ayrıca, kendi anlam dünyamızı oluştururken, belki de en çok kaçınmamız gereken şeyin ‘kötü kıyaslamalar’ olduğu söylenir. Sosyal medya ile kendimizi artık yalnızca yakın çevremizle değil, tüm dünyayla kıyaslıyoruz. Bunun bizi mutsuz kılacağı besbelli. Sahtekârmış gibi hissetmemiz de cabası. Gençlere gelirsek... Onlar, bizim kuşağımızın düştüğü bazı hatalara (üniversite, statü kaygıları vb.) düşmüyor gibi gözüküyorlar. Muhtemelen yeni dünyada dikkatin en büyük ‘yatırım araçlarından’ olduğunu, odaklanmanın, hedeflerimize giden en kestirme yolları sunan bir meziyet olduğunu fark edeceklerdir. Belki de çoktan bunları fark etmiş ve buna uygun davranıyorlardır bile. Şimdilik, seyirlik bir malzeme sunmadıkları için fark edemiyoruzdur.

EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler