11.07.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:
Pelin Çini
Şarkıcı Kibariye ile son albümü “4 Mevsim”i konuşmak üzere menajerinin Korukent’teki ofisine doğru yola çıkıyoruz. Vardığımızda önceki röportaj hâlâ devam ediyor. Biz de kocası Ali Küçükbalçık ve menajeri Oğuz Arın’ın yanına oturup beklemeye başlıyoruz. Yan odadan Kiboş’un kahkahaları yükseliyor. Kahkahaların sonunda da “Life is life” sözü geçiyor.
Bu sırada Küçükbalçık karısının yeni albümünü incelemekle meşgul. “Beğenmediniz mi?” diye soruyorum. “Aksine, bayıldım” diyor: Kırmızı da Kiboş’uma çok yakıştı.” Derken yeni kaynak yaptırdığı lepiska saçlarıyla Kibariye içeri gidiyor. Çok sıcakkanlı. Hemen sarılıp öpüyor, beklettiği için özür dileyip “Başlayalım mı?” diyor. “Biraz soluklansaydınız” diyorum. Yine o şen kahkahalardan biri giriyor devreye. “Life is life güzelim. Ben soru cevaplamaktan yorulmam. Haydi gel bakayım yamacıma.”
Yeni albümünüz “4 Mevsim” çıktı.
Bu ismi seçmenizin bir nedeni var mı?
Bu, şimdiye kadar yaptığım en iyi albüm oldu bence. İsmi öylesine seçtik, bir anlamı yok. Aceleye geldi isim işi. Bir de bundan önceki albümlerde hep iddialı isimler kullanmıştık, farklı bir şey yapalım dedik.
Bu albümü en iyi yapan ne oldu?
Çünkü emek var canım. Bundan öncekilerde de vardı tabii ama ne bileyim bu farklı. Bir kere olgunlaşmışım, fotoğraflardaki halim bile farklı. Çok kadınsı çıkmışım. 51 yaşına geldim yahu. Sesim bile farklı. Oturmuş artık. Bir de tabii süper parçalar var. Tarkan’ımın parçası var biliyorsun. Sezen Aksu var, Zülfü Livaneli var, Soner Sarıkabadayı var.
Bu parçalara nasıl karar verdiniz?
Tarkan ile Zülfü beyin parçalarını zaten biliyordum ve çok seviyordum ama Soner Sarıkabadayı’nın parçasını bilmiyordum hiç. Çocuk besteciymiş de, ondan da haberim yok. Neyse Avrupa Müzik benim şirketim biliyorsun. Oranın sahibi Deniz Erdem’in evindeyiz. Afedersin bir tuvalete gittim.
O sırada yandaki odada bir şarkı çalıyor. Bayıldım. Meğer “Buz”muş. Eve geldim kızım Birgül de “Anne Buz’u oku ne olur” diye tutturdu. Oturduk dinledik, belki 10 kez dinledim parçayı. Kızım bayılınca daha da bir sevdim. Aldık albüme, Allah için de güzel okudum. O yüzden “Life is life” diyorum. Oldu bu albüm.
Tarkan’la düet de yaptınız. Onunla çok yakın arkadaş mısınız?
O benim canım canım! Bak biz onla ta yıllar önce Kanal 6’da program yaptığım dönemde tanıştık. Onun da yeni patladığı yıllar, “Kıl Oldum Abi” dönemi. Neyse programa konuk oldu. Aradan yıllar geçti çocuk aldı yürüdü ama hiç değişmedi biliyor musun? “Şöhret insanı delirtir” derler ya. Bak o doğrudur ama bu çocuk hiç değişmedi, ilk gün neyse şimdi de o. Komplekssiz, kendine güveni tam, kalbindeki güzellik yüzüne yansımış. Karşısına geçsen güzelliğinden gözlerini alamazsın. Bebek ya bebek.
“Ne Tarkan’ın benden çıkarı var ne de benim ondan”
Albümde de onun “Arada Bir” isimli şarkısını okumuşsunuz...
Okudum ya, Allah için onu da güzel okudum. Bak mesela o parçanın kaydında bizzat bulundu. Amerika’dan geldi, uçaktan indi, eve gitmeden stüdyoya gelmiş. Beni kapıda karşıladı. Sekiz saat okuma yaptık. Ne bir şikayet, ne bir tavır. Kendi işi gibi sahiplendi. Soruyorum sana: Ne mecburiyeti var? Benden bir çıkarı mı var? Hayır. Benim ondan bir çıkarım var mı? Hayır. Bizimkisi sadece dostluk. Bak mübarek günde (Röportajı yaptığımız gün Miraç Kandili idi) söylüyorum: Allah benim ömrümden alsın onunkine versin, o ne diliyorsa on katını versin. Kalbi gibi temiz bir hayatı olsun arkadaşımın.
“Tek dostum” diyorsunuz. Yok mu başka sanatçı arkadaşınız? “Bu camiada dost olmaz” lafı sizce de doğru mu?
Valla doğru o laf. Tarkan dışında sanat camiasından görüştüğüm biri yok. Yahu insanlar düet yapmaktan kaçıyorlar sen ne diyorsun. Şimdi isim vermeyeyim zaten dedikoduyu da sevmem ama okuyan anlar kendini. Millet karşısındaki ses kuvvetliyse düet yapmaya bile yanaşmıyor, ne görüşmesi! Bu arada tabii ki kimse kimseyi sevmek zorunda değil, dostluk yapmak zorunda da değil ama yapsak fena mı olur? Mesela ben üst kat komşumla çok sık görüşüyorum. Yemekler yiyoruz, gezmelere gidiyoruz. Sanatçı arkadaşlarımla da böyle olabilmek isterdim. Hem sana bir şey diyeyim mi? Halk da bunun böyle olmasını istiyor. Sevdiği isimleri bir arada görmek istiyor.
Gipsy Kings ile birlikte sahneye çıkacağınızı söylemişsiniz...
Evet, var öyle bir proje. Klarnetçi Vasilis Saleas, Gipsy ve Kibariye çok yakın bir zamanda bir araya gelecekler. Konuşmalar yapıldı, anlaşmalar hazırlandı. Onlar da orijinal Roman ben de öyleyim. Ortaya bomba gibi bir şey çıkacak. Bak daha anlatamıyorum ama bomba olacak bomba! Duyunca “Life is life” diyeceksin.
“Fotoşop olsun, fark etmez. Kaşlar benim, gözler benim”
Albümünüzün kapağındaki fotoğrafları Mehmet Turgut çekti. Çok beğendiğinizi söylüyorsunuz ama sizce de biraz fazla fotoşop yok mu?
Fotoşop olsun, filtre olsun fark etmez. Kaş benim, göz benim, hatlar benim. Fotoğraflarda yıkılıyorum yahu! Bir de Mehmet bey bence harika bir fotoğrafçı, sanatçı adam. Allah ondan razı olsun. Çıplak insanı ver çeksin, bambaşka bir şey yaratır. Bir de ben çok fotojenik bir kadınım, Türkiye’nin en güzel kadınıyım yahu derrrmişim! Şaka bir yana, kalbim çok güzel benim. Zaten onun temizliği, saflığı, güzelliği yüzüme vuruyor. “Güzeli bir gün, kalbi güzeli bin gün severler” derler.
Fotoğraflardaki kıyafetleriniz de epey iddialı. Siz mi seçtiniz?
Yok ben seçmedim. Mehmet beyin ekibinden modayla ilgilenen birileri seçti. Ayakkabımdan küpeme kadar Vakko’dan almışlar. O kırmızı elbiseye de bayıldım. Sen şimdi soracaksın bana, Romanım ya “En sevdiğinzi renk kırmızı mı?” diye. Yok canım değil. Benim en beğendiğim renkler siyah ve beyazdır. Ama kırmızı da fena durmamış hani. Life is life!
51 yaşına göre kırışıklarınız çok az. Gayet genç duruyorsunuz. Botoks falan mı yaptırdınız? Estetiğiniz var mı?
Yok yahu. Dişlerimi bile korkudan anca yaptırabildim. Beceremem öyle şeyleri. Botoksum motoksum yok. Kaza falan da geçirmediğim sürece yaptırmam öyle şeyler. Ben normal hayatımda makyaj bile yapmam biliyor musun? Sahnede falan yeterince sürüyorlar, sıkıldım. Öyle gece kremi, göz kremi bilmem ne maskesi falan da bilmem. Bir nemlendiricim var, onu da ancak cildim çok gerildiğinde sürüyorum, o kadar. Günlük hayatımda yüzümü yıkar, saçlarımı toplar, çıkarım dışarıya.
Nerelerde geziyorsunuz?
Bağdat Caddesi’nde gezerim. Şaşkınbakkal’da oturuyorum. Oralarda geziyorum. Kızımla derslerini bitirdikten sonra caddede turluyorum. Eşimle bazen Dalyan’a, Fenerbahçe’ye yemeğe gidiyoruz. Gezmeyi çok severim. Kalabalıkmış, beni görürlermiş falan diye de düşünmem. İnsanlarla selamlaşırım. Tost yerken ağzımdan yağ akıyor mesela, gelip “Abla öpeyim bir fotoğraf çektireyim” diyorlar. Hiç kırmıyorum. Sevenlerim ne derse o olur.
“Başbakan söylediği gibi Roman açılımının arkasında duruyor”
Roman açılımı ile ilgili Başbakan Tayyip Erdoğan’ı desteklediniz. “Çok kral adamsın. yakışıklısın, üstüne tanımam anacım” dediniz. Açılımda bir gelişme var mı? Bir daha bu konuda görüştünüz mü?
Dedim. Sözlerimin de arkasındayım. Başbakan da açılımının arkasında durdu. Bizim kızlar söyledi, geçenlerde birkaçına ev verilmiş, belli bir de paradan bahsediliyordu. Şimdi rakam söylemek istemem tabii ama onlar da ödenecekmiş. Allah ondan razı olsun, ne diyeyim. Ben ses sanatçısıyım yahu, politikadan anlamam. Bu konularda ahkam kesmek bana düşmez. “Herkes işini yapsın. Sana ne oluyor da konuşuyorsun” derler. Haklı da olurlar.
Bu konular beni aşan konular, politikadan falan anlamam hiç. Sadece insan insandır ablacım, ayırmasınlar yeter! Ben o gün de söyledim, şimdi de söylüyorum. İnsan insandır güzelim. Türk, Roman, Kürt fark etmez. Böyle düşünen tüm devlet büyüklerine de desteğimi sonuna kadar sunarım. Konserler veririm gerekirse.
Kendinize has bir gülüşünüz var ve ne olursa olsun yüzünüzden silinmiyor. Nasıl oluyor da bu kadar pozitifsiniz?
Allah vergisi anacım. Bazıları numara yaptığımı sanıyor ama inan bu böyle. Kocama sor. Bazen o ve kızım Birgül kızarlar bana. Mesela veli toplantısı oluyor, beni uyarıyorlar “Aman çok gülme. Aman şımarıklık yapma” diye. Yapıyorum, elimde değil. Bu benim, Allah böyle yaratmış, değiştiremem ki. Diyorum ki “İçimde beni gıdıklayan bir şey var. Durduramıyorum.”
Kızınız size mi babasına mı düşkün?
Her kız çocuğu gibi babasına düşkün, âşık ona, paylaşamıyor kimselerle. Çok olgun bir kız. Karşına al konuş, senden daha güzel laflar eder. Kocaman insan gibi, aklı her şeye erer. Babasına benziyor, çok zeki. Kulağı da var ama. Onu da benden almış. Zaten ikimiz arkadaş gibiyiz. Bana hayattaki en yakın iki arkadaşımı sorsan “Kocamla kızım” derim.
Kocayla arkadaş gibi olmak iyi mi? Yoksa evlilik aşkı öldürdü mü?
Yok yahu. Ben o laflara inanmıyorum. Boş muhabbet onlar. Benim evliliğim Allah’a şükür çok iyi gidiyor. Bak detay vermiyorum çünkü nazara inanırım.
Ali benim her şeyimle ilgileniyor. Ayakkabımdan çorabıma, elbisemden iç çamaşırıma, küpeme kadar alır. Pudramı, kremimi, kızımın kıyafetlerini falan da... Bizi çekip çevirir. Allah ondan razı olsun. Bir de olgun bir adam, aramızda yaş farkı olmasına rağmen bunu hiç hissetmedim.
“Dört dörtlük bir ev kadınıyım. Perdelerimi bile kendim yıkıyorum”
Evlenmeye karar verdiğiniz zaman epey tepki almıştınız...
O zamanlar çok geride kaldı, konuşmaya gerek yok ama aldığım tepkiler o zaman da umurumda değildi, şimdi de değil. Hem baksana demek ki Allah alnıma Ali’yi yazmış ki bu haldeyiz. O benim kocam. O zaman evlenme kararı aldığımda da “Seviyorum” dedim ve devamını düşünmedim. Nereye varırsa, ne yaşanırsa yani. İyi ki de böyle yapmışım. Sana bir şey diyeyim mi: Evlilikte önemli olan karşındaki adamın seni anlaması, saygı göstermesi, sana huzur vermesi. Yoksa seks meks önemli değil.
O ne ki? Beş dakika sürüyor bitiyor. Sonra bakacaksın o adam sana nasıl davranıyor diye. Vallahi Ali bana bebekler gibi bakıyor Allah’ıma bin şükürler olsun.
Nasıl bir ev kadınısınız?
Dört dörtlük! Evimin her şeyini ben yaparım. Temizlik, alışveriş, ütü, dikiş, bazen bulaşık... Sabah kalkar kızımı okula yollarım, o gittikten sonra
evi temizlerim, böreğimi fırına koyarım. Günü gelmişse perdelerimi yıkarım. Akşam eğer saat uygunsa işten gelince de yemek hazırlar, sofrayı kurarım. Temiz kadınımdır bak! Mis gibi kokar evim. Standart bir aile hayatı yani bizimki. Bazen akşamları yürüyüşe çıkarız, mısır alırız. Biz Romanlar severiz çekirdek mekirdek biliyorsun. Eve gelince de yer yatağı hazırlarım, evde karyola dolu ama onun keyfi başka. Kızımı kocamı alırım yanıma, demlerim çayımı. Benden mutlusu var mı be o zaman?
“Bütün derdim anneme çamaşır makinesi almaktı”
35’inci sanat yılınızdasınız.
Esasında 45. Yani Kibariye olmadan öncesi de var işin. 10 yıl pavyonda çalıştım ben sonra İstanbul’a geldim. Pavyonda şarkı söylemeye başlamadan önce de tarlalarda tütün kırar, aile bütçesine katkıda bulunurdum. O zamanlar Mucize Güneş diye bir arkadaşım vardı. Allah’ın işi işte, kız bana kafayı takmış. “Senin sesin çok güzel, buralarda harcanmamalısın, sen ünlü olmalısın” diye diye aklıma bu fikri soktu. Anneme babama haber vermeden İzmir Kordon’daki Çağlayan pavyonda çalışmaya başladım. Şarkımı söylüyorum, paramı alıp eve dönüyorum. Babam duydu tabii, sonra gelsin dayaklar, cezalar. Ama ben bana mısın demiyorum. Buluyorum bir yolunu gidiyorum pavyona. 14-15 yaşındayım, kaçak çıkıyorum. Sonra zamanla babamı da ikna ettim.
“45 yılı tertemiz geçirdim, Hiç pişmanlık yaşamadım”
İstanbul’a geldikten sonra ne oldu? Heyecandan ölmüşsünüzdür.
Yok kız, ne heyecanı. Aklımda ünlü olmalar, gezmeler tozmalar yok ki. Varsa yoksa anneme çamaşır makinesi, kardeşlerime yiyecek falanalmak. Burada da ismimi değiştirdik ilk önce. Bahriye gitti Kibariye geldi. Kibariye benim babamın annesinin ismi. Onun da gönlünü almış olduk böylece. Bir de insanlar ortalıkta “Kiboş kiboş” diye dolaşmaya başlayınca bayıldım bu isme.
Şimdi geriye dönüp baktığınızda neler hissediyorsunuz?
Temiz yaşadım ve öyle de yaşamaya devam ediyorum. Hiçbir şeyden pişman değilim. Kalbim de beynim de ağzımdan çıkan da bir. Kimseyi kırmadım, kimsenin ahını almadım. Bir kere herkesin kardeş olduğunu düşünüyorum, ötesi var mı? Kürt, Roman, Türk, hepimiz aynı Allah’ın çocuğuyuz değil mi?
Arabesk son dönemlerde ön plana çıktı. Popçular, rock grupları arabesk parçalar söylemeye başladılar. Onları dinlediniz mi? Nasıl buldunuz?
Bak güzelim ben sana bir şey diyeyim: Arabesk de pop da aynı şey. Başından beri bu böyle. Onlar bizden alıyor, biz onlardan alıyoruz. Sezen Aksu, Tarkan, Sertab Erener, Işın Karaca, bunlar hep güzel sesler ve çoğu da arabesk kökenli parçalar söylüyorlar. Yani müzik evrensel bir şey, onu popmuş arabeskmiş diye ayırmamak lazım. Işın ne güzel söylemiş öyle “Dert Bende Derman Sende” diye. Sesi de güzel, ağzına da yakışmış. İşin kısası kim isteyerek ve severek söylüyorsa ağzına sağlık. Bak
mesela ben de pop söyleyebiliyorum, ses olduktan sonrası kolay, bak: (Whitney Houston’un “I Will
Always Love You”sunu söylemeye başlıyor.)
Sizin çıktığınız dönemde arabesk yasaklıydı. Birçok zorlukla karşılaşmış olmalısınız. Şimdi bir anda moda olmasını nasıl buluyorsunuz?
Çok zorluk çektik tabii. Sıkıyönetim zamanında “Kimbilir?” parçası ile ben zar zor çıktım. Denetimden geçmiyordu şarkılarımız. Şimdi bu değişikliği soruyorsun ya, ben sana ne diyeyim? Şaşırıyorum, neden böyle olduğunu anlamıyorum ama şikayetçi de değilim. Müzik müziktir, demek ki insanlar beğeniyorlar ki dinlemek istiyorlar. Ya da çok hızlı modernleştik, Avrupa’yı bile geçtik. Belki ondandır. Hem sana bir şey daha diyeyim: Beni her zaman, her kitleden insan dinlemiştir. Gizli saklı belki ama dinlemiştir. Allah bana bu sesi vermiş, insanlar nasıl kaçırsın değil mi?
Moda tasarımcısı Özgür Masur arabesk ikonlarından Bergen’den esinlenerek bir koleksiyon hazırladı. Bergen’i tanır mıydınız? Koleksiyonu gördünüz mü?
Tanımaz olur muyum? Ama o söylediğin şeyden haberim yok. Kim ne yaptıysa Allah ondan razı olsun, kızcağızı hatırlamış. Gerçi unutulacak gibi değildi ya neyse. Bergen en yakın arkadaşımdı. İzmir’de aynı pavyonda çalıştık. Çağlayan pavyon. Bak oradan ben, Bergen, Tüdanya ve Yıldız Tilbe çıkmışızdır. Dördümüz de güzeldik ama en güzelimiz Bergen’di. Ben yanmadan önceki halini de bilirim, su gibiydi. Sesini söylememe gerek yok “Acıları Kadını”nı bir söylerdi donar kalırdın. Nur içinde yatsın, çok da kibardı, konserlerime çiçek yaptırıp gelirdi. Ay mübarek gün konuşturma beni ölmüş gitmiş kızcağız; ne iyi ne kötü konuşmamak gerek. “Kabirde canlanır” derler, “Yerinden oynar” derler. Güzeldi, iyi kalpliydi. Çok severdim, bu kadarı yeter güzelim.