PazarDefne Kayalar: Meraklı olmadığım çok az şey var

Defne Kayalar: Meraklı olmadığım çok az şey var

02.03.2025 - 02:00 | Son Güncellenme:

Sezonun en ilgi çekici oyunlarından “Medea”da izlediğimiz Defne Kayalar, “Dikiş de dikerim, perdenin rayını da çakarım, perdeyi de dikerim. Koltuk da kaplarım. Meraklı olmadığım çok az şey var,” diyor.

Defne Kayalar: Meraklı olmadığım çok az şey var

SEYHAN AKINCI- Birçoğumuz fısıltının sandığımızdan çok daha güçlü olduğunu biliriz. “Medea” yelkenini “Bu oyunu görmelisin” fısıltılarının rüzgârıyla doldurarak yol almaya devam ediyor. Euripides’in yazdığı “Medea”da söz bu defa çocuklarda. Hira Tekindor’un yönettiği oyunda değişerek oynayan çocuk oyuncular Abdullah Burak Kaya, Ayaz Çoban, Tarık Sarıyar ve Ayaz Gülşen’e Medea rolünde Defne Kayalar eşlik ediyor. “Anne”den sonra yeniden sahnelere dönen oyuncu ile Sofitel İstanbul Taksim’de bir araya geldik ve çocuk oyuncularla sahneyi paylaşmayı, kadınların uğradığı yaş mobingini ve yeteneklerini sergilediği diğer alanları konuştuk. 

Haberin Devamı

”Medea”da sahneyi çocuk oyuncularla paylaşıyorsunuz. Önemli bir kariyere sahip birinin sahnede bir adım geride durmayı bilmesi çok kıymetli geldi...

25 yıldır sektörün içindeyim ama oyunculuk bunun neredeyse yarısı. Şanslıyım çünkü hep iyi projelerde yer aldım. Normalde aynı oyunda iki tecrübeli oyuncuyla sahnede olsam böyle bir soru söz konusu olmazdı ama iki çocuk oyuncu olduğu için geri plana çekilmişim gibi düşünülüyor. Hâlbuki ben projenin bütününe bakıyorum. Yeter ki oyun izlensin ben arkada dururum bir kez de girip çıksam olur hiç girip çıkmasam da.

Defne Kayalar: Meraklı olmadığım çok az şey var


“Medea” son dönemlerde farklı versiyonlarla sahneleniyor... Yakın dönemde tekrardan sahnelenme ihtiyacını nasıl açıklıyorsunuz?

Bu galiba sadece “Medea” ile ilişkili değil pek çok işte sonrası, öbür taraftan bakınca, bir de diğerlerine söz verelim kısmı çok konuşulmaya başlandı. Hikâye sıkıntısı da yaşanan sinema ve tiyatro için bir malzeme her şeye bir de öbür taraftan bakmak. 

Haberin Devamı

İşin senaryo ve yapımcılık kısmında da yer alan biri olarak neden bu kadar sıkışmış ve benzer hikâyelerin etrafında dönüyoruz?

Ticari olduğu için. Sonuç olarak yaptığımız iş ne bağımsız sinema ne alternatif tiyatro... İnsanların daha çok anlayabilecekleri bir şeyi yapmak gerekliliği işi ticari hâle getiriyor. Ticari hâle gelen şey de alternatif olmaktan uzaklaşıyor. Edebiyat bu konuda çok daha serbest. Ama orada da bir noktadan sonra kendi özünde devam edebilen çok az oluyor.

Edebiyattan söz etmişken. En sevdiğiniz yazarlar kimler?

Çok sevdiğim, hiç hayal kırıklığına uğramadığım yazarlardan biri Michael Chabon. Eşi de yazar ve bir grupları var. Amerika’daki siyasi durumun kendi yazarlıklarını etkilediğinden şikâyet ediyorlar. Olmak istediğiniz yer ya bir zihin serbestliği gerektiriyor ya da yaratıcılık çok büyük bir rahatsızlık... Şu anda dünya o zihin serbestliğine izin vermiyor. Fantastik yazarlardan çok sevdiğim Neil Gaiman vardı. O da son bir yıl içinde ağır taciz iddialarıyla karşı karşıya. Okumadığım üç kitabı kaldı rafta ve o kitaplarla göz göze gelemiyorum.

“Woody Allen filmlerini izleyemiyorum”

Dünyada ırkçı, tacizci pek çok yaratıcı isim üzerinden eserlerine nasıl bakmalıyız meselesi tartışılıyor. Kitaplığınızdaki o üç kitaba eliniz uzanacak mı? 

Haberin Devamı

Kabullenme süreci yaşıyorum. Çok ince bir çizgi. Yenisini satın almak, para kazandırmak içimden gelmiyor. Woody Allen filmlerini izleyemiyorum mesela. Aldatılıyor hissindeyim. Yeni filmini para kazandırmayayım, destekliyor olmayayım diye görmek istemiyorum. Ama 70’lerde çektiği filmler izlenebilir gibi geliyor. Burada kendimle olan hesaplaşmamı henüz bitiremedim.

Siz o yaratım kısmında nasılsınız?

Kendim için yazdığım şeyleri kendime dokunan şeylerden yazıyorum. Son yıllarda fark ettiğim, elimin gittiği her şeyde ana kahraman kadın. Bir kadının dünyasından konuşuyorum, bir kadının başına gelen şeyleri anlatıyorum. Hâlâ üzerinde çalıştığım bir iş var. Hikâyeye bakıyorum; polisiye ama aslında Türkiye’de kadın olmak. Aslında kendimi bir kadının yaşayabileceği sıkıntılara göre şekillendirdiğimi fark ediyorum. Belli bir saatten sonra dışarıda yürüyememek de dahil buna, hangi yönetmenle nasıl konuşacağını şekillendirmek de. Sektörümüz dünyanın geri kalanı gibi erkeklerin önden gelişiyle şekillenmiş, kadınlar kendilerine yer bulmaya çalışıyorlar. Buna sinemanın anlatım dili de dâhil. O dil kadınlarla beraber yeniden yazılıyor.

Haberin Devamı

Son dizisinde bir üniversiteliyi oynayan Merve Dizdar’ın üzerinden sektörde kadınlara uygulanan yaş baskısı yeniden gündeme geldi. 50 yaşında bir kadın olmak sektörün size bakışını nasıl dönüştürdü?

Hollywood da böyle, İskandinav sineması da... 40 yaşından sonra kadınlar hikâyenin dışına atılıyor bu da hikâyenin erkekler tarafından yazılıyor olması ile ilişkili. Ama bu durum artık erkekler için de geçerli. Erkeğe de o göbekle sahneye çıkma, saçın dökülmüş sahneye çıkma deniyor. Ben yaşımı hissetmiyorum. Niye kendime iyi baktığımı çok soran oluyor. Derdim 20 sene önce ne yapıyorsam onu yapmaya devam edebilmek. Hareketimin yavaşlamaması, hayattan zevk almaya devam etmekle ilişkili.

“Hayatımda 15 senedir yapay zekâ var”

*Son dönemlerde nelere merak duyuyorsunuz?

Dikişi çok artırdım. Pandemiyle beraber oldu. İşsiz kalırsam bir atölye açar en kötü ihtimal buradan giderim. Ama çok kolay artık. Çünkü YouTube ve yapay zekâ var. Nasıl yapacağınıza dair tıkandığınızda cevabı var. Benim hayatımda 15 senedir yapay zekâ var. Günü planlamaktan tutun da dikiş makinesi nasıl tamir ediliri anlatan aplikasyona kadar her şeyi kullanıyorum. Çünkü dünyamı geliştiriyor. Genişletiyor.

Haberin Devamı

“Evde tamirat, ağır işler bende”

Bir dönem pastacılık da yapmışsınız, mutfakla aranız nasıl?

Yemekleri bizde mutfakta olmayı çok sevdiği için Ali yapar. Matkap, tamirat, daha ağır işler bende. Bahçe bakımı filan onlar da bende. Ali, “Başlarda birtakım yemekler yapılırdı bu evde, hatırlıyorum. Ne oldu onlara?” diyor. Ama bizde kim neden zevk alıyorsa onu yapıyor. Üçüncü bir kişinin sığamayacağı kadar küçük bir evde yaşıyoruz. Mümkün olduğu kadar kendi içimizde paslaşarak yapıyoruz. Oğlumuz da mutfağa meraklı. O da bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bizde genellikle kimin vakti varsa yemeği o yapar.

Peki bu tadilat, tamirat merakı nereden geliyor?

Aslında meraktan geliyor hepsi. Tasarımcı bir ailenin çocuğuyum. Babam mimar, ablam endüstri ürünleri tasarımı okudu.  Arkadaşlarımın çoğu tasarımcıdır. Ben çocukken annemler, teyzemler bir şeyler dikerken hepsinin yanında otururdum. Yani dikiş de dikerim, perdenin rayını da ben çakarım, perdeyi de dikerim. Koltuk da kaplarım. El becerisine meraklı olmanın dışında bir şey evde yapılabilecekse vaktim de varsa dışarıdan yapmaktansa kendim hâllederim. Genel olarak her şeye meraklıyım. Meraklı olmadığım çok az şey var.