20.10.2024 - 02:00 | Son Güncellenme:
Ali Eyüboğlu - Kültür ve Turizm Bakanlığı kurulduğundan bu yana ilk kez üç ayrı birimin genel müdürlük koltuğunda sanatçılar görev yapıyor.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, önce Tamer Karadağlı’yı Devlet Tiyatroları Genel Müdürü yaptı, ardından Tan Sağtürk, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü oldu. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr. Batuhan Mumcu’ya bağlı Sinema Genel Müdürlüğü’ne de Birol Güven atandı.
Üç genel müdürden Karadağlı ve Sağtürk’le röportaj yapmıştım. Şimdiye kadar dizi setinde ya da Bağlarbaşı’ndaki Mint Yapım’da sohbet ettiğimiz Birol Güven’le bu röportajı Türkiye Kültür Yolu Festivali için gittiğimiz Diyarbakır’da yaptık.
Senarist ve yapımcı olarak “Çocuklar Duymasın” gibi 17 yıl reyting rekorları kıran bir diziyle, “Mandıra Filozofu” gibi efsane bir film, birçok projeye, çok okunan kitaplara imza atan, 23 Şubat’ta Sinema Genel Müdürü olan Birol Güven’le keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
- Öğretmenlik, tur operatörlüğü derken senaristlik ve yapımcılıktan bürokratlığa. Birol Güven’in Darıca’da kurduğu gelecek hayallerinde bunlardan hangisi vardı?
Hiçbirini hayal etmedim. Ben ne yaptıysam hayatın akışında yaptım. Hayal kurmayı gerçekçi bulmam. Cezaevinde olan bir insan özgür olduğunu hayal edebilir. Hayaller orada işe yarayabilir ama gerçek hayat farklıdır. Bence insanın hayalleri değil idealleri olmalı. Benim şu an ki idealim Türk sinemasını büyütmek.
- Sinema filmlerine imza atmış, ödül almış senarist ve yapımcı Birol Güven, şimdi üst düzey bürokrat olarak sinema sektörüne ne gibi dokunuşlar yaptı ya da yapacak?
Çok projem var ama şu ana kadar hiçbirini gerçekleştiremedim, ancak şunu söyleyebilirim; bütün projelerim beyaz perdeyle ilgili. Ben sinemayla salon sinemacılığını aynı görüyorum.
Evde, metroda, trende, otobüste cep telefonundan izlenen şeye sinema demiyorum. Sinema büyük beyaz perdede, yüksek sesle, karanlıkta ve birlikte izlenen bir sanat eseridir. Benim tek hedefim salonları doldurmak. Salonları dolduramazsak sinema ölür, sinema ölürse onun yan etkisi olan TV dizileri ve dijital içerikler de ölür çünkü hem dizilerin hem de sosyal medyanın video üzerinden anlattığı hikâyelerin tamamı sinema tarafından icat edilmiş hikâye anlatma yöntemleriyle gerçekleştirilmektedir. Yeni hikâye anlatım teknikleri de yine sinema tarafından bulunacaktır çünkü sadece sinema yenilikçidir.
Evde dijital cihazlardan film seyretmek eve yemek siparişi vermeye benzer. Karnınız doyar ama lezzeti düşüktür. İyi yemek için yemeğin ayağına gitmek gerekir. Bir filmin en iyi halini seyretmek için de konfor alanından çıkıp filmin ayağına yani salona gitmek gerekir.
“İZLEMEDİĞİMİZ FİLMLERİ DÜNYAYA SATAMAYIZ”
- Dünyanın pek çok ülkesine dizi ihraç eden Türkiye, iş sinemaya gelince niye Edirne’den öteye gidemiyor?
Türkiye’nin dizi ihraç etmesinin nedeni Türk dizilerinin Türkiye’de başarılı olmasıydı. Tüm dünyanın gözü ülkemizde. Türk insanı ne izliyor diye bakıyorlar. Türk insanının çok sevdiği dizilerin satış şansı çok yüksek oluyor. Aynı şeyi ana akım filmlerimiz için söyleyemeyiz. Türkiye’de salonlar doldu taştı da yurt dışına mı satamadık? Biz gidip filmleri izlemezsek ya da bizim izleyeceğimiz filmler yapılmazsa yurt dışına da satamayız. Önce yurt içi başarı sonra yurt dışı başarı.
- Türkiye adına yabancı dalda aday adayı olarak seçilen filmlerden Oscar’da finale kalan olmadı. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Ben Oscar’ın o kadar önemli bir ödül olduğunu düşünmüyorum. Verirlerse, alırız, seviniriz kutlarız ama eğer alamazsak önümüze bakarız. Bir filmin Oscar alamaması onun kötü bir film olduğu anlamına gelmez. Oscar alamamak sinemamıza bir şey kaybettirmez. Sinema tarihi Oscar alamamış binlerce iyi filmle dolu.
“ÇOCUKLARIMIN İYİ İNSAN OLMALARI BAŞARIDAN ÖNEMLİ”
- Oğlunuz Cem Güven, Amerika’da doktoranın ardından Colombia Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine başladı. Kızınız Öykü Güven de New York’ta, o ne okuyor?
Ne oğlumdan ne de kızımdan hiçbir şey beklemiyorum. Birkaç yıl önce onlara şunu dedim; benim gurur duyacağım şeyler yapmak zorunda değilsiniz. Sizi sevmek için hiçbir koşulum yok. Başarısız da olsanız sevgim değişmez. Tabi gurur duyulacak şeyler yaparlarsa gurur duyarız, sorun değil. Yapıyorlar zaten ama gerçekten önemsemiyorum. Onlar da önemsemiyor. Biz ailecek çok eğleniyoruz bu hayatta. Modern ailedeki en büyük problem başarı faşizmidir. Ben çocuklarımı bu baskıdan hep korumaya çalıştım. Benim için iyi insan olmaları başarılı olmalarından önemlidir.
- Siz bürokrat olunca Mint’in yönetimi eşiniz Burcu Güven’e kaldı. Şirket epeydir dizi ve film yapmıyordu Burcu Hanım da yeni bir işe imza atmayarak sürdürüyor bu politikayı. Birol Güven, “Hadi ben yokken yapın bir iş göreyim sizi” demiyor mu?
Birkaç proje üzerinde çalışıyorlar. İnşallah gerçekleşir ama dizi sektörü eskisi gibi değil. Bizim tarz işler yerel olduğu için yurt dışına satılamıyor ve kanallar da bu tarz işlere yatırım yapmak istemiyor. Eşimin yurt dışına satılabilecek dizileri yapma potansiyeli var, benim yok.
“ÖZEL KALEM DİYE BİR FİLM YAPACAĞIM”
- ”Tatil Diyalogları”, “Yatak Odası Diyalogları”, “Teneke Üzerinde Midyeden Sosyeteyle Suşiye” ve “The School Of Mandıra Filozofu”ndan sonra neden yeni bir kitap gelmedi?
Aslında kitap yazmak için dizilere biraz ara vermiştim, seyahat edip kitap yazacaktım, tam o günlerde Sayın Bakanımızdan Genel Müdürlük teklifi geldi. Şu an yazamayacak kadar yoğunum ama genel müdürlükten ayrıldıktan sonra bir film yapacağım, adı “Özel Kalem” olacak.
- Yapımcı Birol Güven, Türkiye’nin neresinde bir lezzet durağı varsa günü birliğine oraya giderdi. Sinema Genel Müdürü Birol Güven ne yapıyor şimdi?
En büyük tespitim şu; kamu görevlileri iyi beslenmiyor. Önceden ben ne zaman istersem ve ne istersem onu yerdim şimdi program ne zaman izin verirse ve ne varsa onu yiyorum. Katıldığım etkinliklerde ne yiyeceğimize etkinliği organize edenler karar veriyor. Önceden tüm kararları ben veriyordum.
“ANKARA’DA OTELDE YAŞIYORUM”
- Ankara’da ev mi tuttunuz?
Ev tutmayı düşünmüyorum. Ev işine eşim de sıcak bakmıyor çünkü gerçekten çok beceriksiz bir insanım evi yönetemeyebilirim. Otelde çok rahatım, kahvaltı falan her şey hazır oluyor. Bir de çok seyahat ediyorum. Ankara’da kalış sürem çok az.
“BÜROKRASİYİ ÇOK EĞLENCELİ BULUYORUM”
- Özel sektörde senarist ve yapımcı olarak rüştünü ispat etmiş Birol Güven’in devlete ve bürokrasiye alışması kaç ayını aldı?
Bürokrasiye alışmak benim için çok zor olmadı çünkü herkes çok yardımcı oldu bana. Hâlâ da yardımcı oluyor. Bürokrasiyi çok eğlenceli buluyorum. Devlet muhteşem bir organizasyon. Mükemmel bir algoritma. Öğrendikçe çok seviyorum.
- Birol Güven için haftanın beş günü kravat takmak zor mu?
Çok fazla kravat takmıyorum. Sektörle buluşmalarımda kravat takmıyorum. Ben sinemacıyım, sinemacı gibi giyiniyorum. Sadece bakanlarımızın makamına giderken kravat takıyorum. Daha doğrusu nerede kravat takmam gerekirse orada takıyorum. Genelde eskiden olduğu gibi giyiniyorum ama makamımda ve arabamda acil durum kıyafetlerim var. Birkaç dakika içinde gerçek bir bürokrat gibi giyinebiliyorum. Arabaya şortla binip takım elbiseyle inebilme yeteneğim var. Devletin disiplinini bozmam.
- Sinema Genel Müdürlüğü için teklif alınca neler hissettiniz? Size ne “evet” dedirtti?
Sayın bakanımız bana bu görevi teklif ederken ‘Vatan borcu’ dedi. Bu cümle çok etkili oldu. Bu pozisyonun bana bir faydası olur mu diye hiç düşünmedim, daha çok benim bu makama, Türk sinemasına ne faydam olur diye düşündüm.
- Makamdaki ilk icraatınız ne oldu?
İlk icraatım buradaki mekanizmayı öğrenmek oldu. Hiçbir şeyi değiştirmedim çünkü sinemada ne yapacağını bilen çok tecrübeli bürokratlar, uzmanlar var. Ben daha görünür ve sektörle iletişimi daha yüksek bir genel müdür olmaya çalışıyorum. Benden önceki genel müdür çok iyi işler yapmış. Hazıra geldim, rahatım.
“EN BÜYÜK EKSİĞİMİZ SEYİRCİ”
- Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün Türk Sineması’nda çıtayı yükseltmek için bir yol haritası var mı?
Evet bir yol haritamız var. Sinemamızdaki en büyük eksiğimiz seyirci. Bizim seyirci yetiştirmemiz lazım. Yeni nesli beyazperde ile tanıştırmak en büyük hedefimiz. Çok sayıda iyi sinema seyircimiz olursa sinemacılarımızın da üretimi artacaktır. Van Gogh, Picasso gibi ressamların Avrupa ülkelerinden çıkmasının nedeni o ülkede resim sanatına gösterilen ilgidir. Sinemamızın da seyircimizin ilgisine ihtiyacı var.