26.01.2020 - 07:52 | Son Güncellenme:
SEYHAN AKINCI
Suriyeli yönetmen Feras Fayyad, farklı projeler üzerinde çalışırken Suriye’nin başkenti Şam’ın kırsalında yer alan Doğu Guta’daki bir yeraltı hastanesinden haberdar olur. Fayyad’ın gözü artık o mağaradadır. 2016’dan 2018 yılına kadar yeraltındaki hastanede üç kameraman unutulmaz acılara ve kahramanlıklara tanık olur. Sonunda çektikleri görüntüleri Suriye dışına kaçırmayı başarırlar. Bu tanıklık geçtiğimiz yıl “The Cave” adıyla belgesele dönüştü. Savaş belgeselleri arasında şimdiden önemli bir yere oturan “The Cave” En İyi Belgesel dalında Oscar’a da aday. Belgesele konu olan yer Suriye’de isyanın başlamasıyla yarım kalan altı katlı bir hastanenin inşaatı. Burası cerrah Salim Namour’un fikriyle bir yeraltı hastanesine dönüştürülmüş. Yeraltı hastanesi açıldıktan kısa bir süre sonra burada çalışmaya başlayan Suriyeli genç çocuk doktoru Amani Ballour, altı yıl boyunca binlerce insanın hayatını kurtardı, binlercesini tedavi etti ve binlercesinin ölümüne şahit oldu. Dr. Amani, burada verdiği mücadeleyle Avrupa Konseyi tarafından insani yardım alanında verilen Raoul Wallenberg Ödülü’ne layık görüldü. Dr. Ballour duygularını “Ödülü aldığımı duyduğumda kendimi mutlu ve gururlu hissettim. İnsanlığa inanıyorum ve başkalarına yardım etmeyi seviyorum. Raoul Wallenberg özel bir adam ve on binlerce masum insanı kurtardı. Onun adına bir ödül almak benim için bir onur” sözleriyle anlatıyor. Genç Suriyeli Dr. Ballour, milyonlarca vatandaşı gibi ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Dr. Ballour, 2018’den beri Gaziantep’te yaşıyor. Belgeselin yönetmeni Feras Fayyad’ın tanımıyla sadece doktor olarak görevini yerine getirmeyen aynı zamanda Suriye toplumunun kadınlar hakkındaki klişelerine meydan okuyan bu genç kadınla aldığı ödülün heyecanını, savaşın kendisinde açtığı yaraları, bir gün evine dönme umudunu ve Oscar heyecanını konuştuk.
Doğu Guta, Suriye’de çatışmaların en ağır yaşandığı yerlerden biriydi. Bir doktor ve genç bir kadın olarak orada neler yaşadınız?
2012 yılında Şam Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldum ve pediatrist olarak çalışmaya başladım. Doğu Guta’da altı yıl boyunca açlık, kuşatma ve bombardıman altında çalıştım. 2018’de Esad rejimi ve Rusya tarafından Doğu Guta’daki evimden oldum ve göç etmek zorunda kaldım. Doktor olarak acılarımızı artıran, her gün gördüğümüz trajik vakalardı. Örneğin büyük ölçekli savaş kayıpları, cesetler, ampütasyonlar özellikle de çocuklarda... Bir de tabii yetersiz beslenme vakaları. Açlık, korku ve soğuktan muzdarip çocukları görüyorduk, bazen sınırlı kapasitelerde onlara yardım edebiliyorduk ama diğer durumlarda çaresiz kalıyorduk.
Bir gün göçmen olacağınız aklınızın ucundan geçmiş miydi?
Doğu Guta’da kuşatma yaklaşık altı yıl sürdü. Ülkemi terk edebileceğimi hiç düşünmemiştim. Bir gün evime dönmeyi umuyorum.
Türkiye’ye göç eden Suriyelilerden biri de sizsiniz...
2018’den beri Gaziantep’te yaşıyorum. Bir buçuk yıl önce evlendim. Hukuki sebepler nedeniyle burada doktor olarak çalışamıyorum. Şimdi çatışma bölgelerindeki kadınları desteklemek ve güçlendirmek amacıyla Kral Baudouin Vakfı ile ortak bir vakıf kuracağım.
“Raoul Wallenberg adına ödül almak bir onur”
Raoul Wallenberg ödülü sizin için ne ifade ediyor?
Raoul Wallenberg ödülü benim için çok şey ifade ediyor. Ödülü aldığımı duyduğumda kendimi mutlu ve gururlu hissettim. İnsanlığa inanıyorum ve başkalarına yardım etmeyi seviyorum. Raoul Wallenberg özel bir adam ve on binlerce masum insanı kurtardı. Onun adına bir ödül almak benim için bir onur. Ayrıca bu ödül Suriye halkının acılarına da dikkat çekecek. Dünyada daha fazla insan Suriyelilerin durumu hakkında bilgi sahibi olacak. Bu da bize yardımı olacak ve Suriyelilere yardım edilmesi için politikacılara daha fazla baskı yapacaktır.
İç savaş koşullarında görev yaparken en zorlandığınız şey neydi?
Suriye rejimi, tıbbi malzemeler ve ilaçlar da dâhil olmak üzere tüm malzemelerin girişini engelliyordu. Sürekli devam eden bombardıman birçok hastalığın yayılmasına neden oldu. Bunun sonucu daha fazla ilaç ve tıbbi malzeme tüketimine ve bunlara duyduğumuz ihtiyacın artmasına yol açtı. Özellikle de yaralıları tedavi etmemiz gereken ilaçlara ve malzemelere duyulan ihtiyacı artırdı.
Bunun üstesinden gelmek için çeşitli yollar denemişsiniz...
Bazı malzemeler ve ilaçlar hiç yoktu. Bazı durumlarda alternatifler bulmaya çalıştık. Yeterli doktor yoktu ve sağlık personelinin çoğu Guta’da eğitim alan gönüllülerdi. Bunlara ek olarak tıp merkezleri ve tesisleri de sürekli hedef alınıyordu. Tıp sektöründeki işi çok tehlikeli ve zor yapan da bu.
Bütün bu zorlu süreçte en unutamadığınız anı sorsam?
Benim için en unutulmaz olay 2013’teki kimyasal saldırıydı. Saat gece yarısı ikiydi. Gürültüyü duyduğumda uyuyordum. Biri bağırıyordu ve benden hastaneye gitmemi istedi. Derhal çalıştığım yeraltı hastanesine gittim. Sürekli gördüğümüz gibi bir katliam olduğunu düşünmüştüm ama geldiğimde yerde yüzlerce insan gördüm. Bazıları ölmüş, bazıları ölüyordu. Kan yoktu. İlk kez böyle bir şey görüyordum. Korkunçtu! Yerlerde bir sürü çocuk cesedi... Hastaneye girebilmek için insanların arasından geçtim ve çalışmaya başlamak için bazı ilaçlar ve ekipman aldım. Kime yardım edeceğimi seçmek zorundaydım çok zor ve acı vericiydi.
O anda nasıl bir karar verdiniz?
Çocuklarla başladım, onları kurtarmaya çalıştım. İnsanlar ve sağlık görevlileri çocuk doktoru olduğumu bildikleri için beni hastanede gördüklerinde çocukları taşıyıp etrafıma getirmeye başladılar. Çocukların çoğu ölüydü. Çok fazla ilaç ve ekipman yoktu. Ölmekte olan insanlara vermek için yeterli oksijen yoktu. Sadece birkaç doktorduk. Tüm kurbanlar aynı semptomlara sahipti; boğuluyorlardı, burunlarında ve ağızlarında çok fazla köpük vardı. Oksijene ihtiyaçları vardı. Yardım edebileceğimiz kadarını yaptık.
Dünyayı sarsan o gece neler yaşandı?
Guta’daki herkes o gece yardım etti. Kimyasal gaz yüzünden birçok sağlık görevlisi öldü. Daha sonra bunun Sarin gazı olduğunu öğrendik. O gece Guta’da bin 400’den fazla kişi öldü. Çoğu çocuktu. Uyuyorlardı ve asla uyanamadılar...
Siz bir doktorsunuz ve binlerce hayat kurtardınız. Savaşın sizde açtığı yaraları iyileştirebildiniz mi?
Uzun yıllar boyunca her gün pek çok kaybın yaşandığı acil servislerde çalıştım. Çok fazla katliama tanık oldum. İnsanlar barış ve güvenlik arayışı için hayatlarını tehlikeye atıyorlar. Uzun yıllar korku içinde yaşadıktan sonra barış her şey demek. Barış hayattaki en önemli şey.
“Hikâyemin film olmasını beklemiyordum”
“The Cave” En İyi Belgesel dalında Oscar’a aday. Ödül törenine gidecek misiniz?
Oscar törenine katılmak için ABD vizesine başvurdum. Birkaç gün sonra ABD büyükelçiliğinde görüşmem var. Belki vize alabilirim.
Günün birinde yaşadıklarınızın yolunun Oscar’a uzanan bir film olacağını düşünmüş müydünüz?
Hikâyemin bir film olmasını beklemiyordum. Ama şimdi gurur duyuyorum; çünkü çok fazla insan bu filmi izleyerek Suriye’de neler olduğuna dair gerçeği öğreniyor ve Suriyelilerin hakları ve özgürlükleri için çektikleri acıları görüyorlar.