30.03.2025 - 02:00 | Son Güncellenme:
SEYHAN AKINCI
SEYHAN AKINCI- Sloven düşünür Slavoj Žižek, sosyal medyada viral olan videolarından birinde Balkanlar’ın nerede başlayıp nerede bittiği ile ilgili ironik bir anlatı sunar. İşte bu başının ve sonunun tartışmalı olduğu renkli coğrafya kendine has müzikleri ve danslarıyla da tarih boyunca kültür araştırmacılarının ilgi odağı olmayı başardı. Balkan ezgilerinin yakın coğrafyalarda yankılanması haber değeri taşımasa da kıtalararası yolculuğunun belgesele konu edilmesi kesinlikle dikkate değer. “Balkancisco” belgeseli tam da bunu yapıyor ve ABD’nin San Francisco kentindeki Balkan müziği tutkusuna odaklanıyor. Yönetmenliğini Tuğrul Sarıkaya’nın yaptığı belgeselde Duygu Gün, hem başrolü hem de yaratıcı prodüktörlüğü üstlenirken; Özgen Göksoy filmin görüntü yönetmeni. Berlin International Art Film Festivali’nde En İyi Belgesel Ödülü’nden World of Film International Festival Glasgow’da Balkan Cinema Film Ödülü’ne uluslararası birçok ödül alan “Balkancisco” belgeselini yönetmeni Tuğrul Sarıkaya ile konuştuk.
”Balkancisco” belgeseline imza atan üç Türk olarak yollarınız nasıl kesişti?
Kısaca bahsetmem gerekirse, benim hikâyem Türkiye’den San Francisco’ya, oradan da tekrar ülkeme uzanan bir yolculuk aslında. Uludağ Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi mezunuyum. Liseden beri belgesellere özel bir ilgim vardı. Üniversiteyi bitirdikten sonra yurt dışına çıkıp dil öğrenmeye karar verdim ve rotamı Amerika’ya, San Francisco’ya çevirdim. Kurduğum prodüksiyon şirketiyle Silikon Vadisi’nde büyük şirketler için tanıtım filmleri hazırladık, restoranların görsel tanıtım kampanyalarını yönettik. Profesyonel olarak video projeleri üretirken bir yandan da anlatacak kendi hikâyemi arıyordum. San Francisco’da tesadüfen keşfettiğim Balkan topluluğu aradığım hikâyenin başlangıcı oldu. Her pazar Sırp’ından Türk’üne, Yunan’ından Amerikalısına farklı kültürlerden insanların Balkan müzikleri eşliğinde bir araya gelip doyasıya eğlendiği bir ortam düşünün. Kendimi kültürel olarak yabancı hissettiğim bir coğrafyada, memleketimden ezgilerin orada değer gördüğüne tanık olmak beni derinden etkiledi. Duygu ile bir Balkan eğlencesinde tanıştım, Özgen ise arkadaşımdı. Böylece bir araya gelip San Francisco’daki bu renkli kültürü belgelemeye koyulduk ve “Balkancisco” ortaya çıktı
Belgesel büyük bir eğlenceye davet de bir bakıma. Sizin bu süreçte en çok şaşırdığınız şey neydi?
Amerika’ya ilk gittiğimde sokaklarda gezerken uzaktan tanıdık bir ezgi kulağıma çalındı. Bir yerlerde “İlle de roman olsun” şarkısı çalınıyordu. Takip edip mekâna girdiğimde şok oldum. Küçücük bir alanda, Revolution Cafe’de Amerikalılar kırık Türkçeleriyle roman müzikleri çalıp, söyleyip, dans ediyorlardı. Bu manada “Balkancisco” belgeselinin kendisi çok şaşırtıcı bir duruma refakat ediyor aslında: Binlerce kilometre uzaklıkta, Amerikalılar Balkan kültürüne neden bu kadar ilgili? Böyle bir hikâyenin varlığı çok şaşırtıcı değil mi? Çok sayıda Amerikalı bu müziğe zaman ayırıyor, yatırım yapıyor. Büyük bir emek var ve bunun pek bir maddi getirisinin olduğu da söylenemez. Eriştiği kitle sınırlı. Bir müzisyen neden modern müzik gibi ticari getirisi yüksek alanlara yönelmez de, aksine Balkan müziği gibi zor ve emek isteyen alanlara ilgi duyar? Mesela Amerikalı bir müzisyenin, sol klarnet gibi çalması zor bir enstrümana yönelmesi sadece kazanç için değil, bu müziğe olan tutkusu yüzünden. Çünkü enstrüman çalmak büyük bir zaman ve emek yatırımı gerektiriyor. Balkan müziği Batı normlarının dışında bir müzik. Aksak ritimler, komalar, makamlar; bunlar Batılı bir müzisyenin kavraması zor şeyler. Bu insanlar Balkan müziğine aşık olmuşlar. Amerikalı bir müzisyene “İlle de roman olsun” şarkısını başka ne çalıp söyletebilir ki!
Siz nasıl açıklıyorsunuz bu ilgiyi, size göre neden bu kadar büyük bir ilgi var?
“Balkancisco” belgeseli bu sorunun cevaplarını buldu aslında. Balkan müziğine yönelik ilginin birçok sebebi var ve belgeseldeki her bir sanatçı bunları kendine göre açıklıyor. İzleyici her bir sebep üzerine düşünecek ve yargısını verecektir.. Ancak benim fikrime göre; Amerika’daki insanlar, alışılmış Avrupa ritimlerinden ve eğlence anlayışından uzaklaşmak, daha samimi ve paylaşımcı bir müzik deneyimi yaşamak istiyorlar. Belgeselde bir dansçı şöyle diyor: “Bir partide DJ müzik çalıyor, herkes aynı yöne bakıp yavaşça sallanıyor. Ben bunu istemiyorum.” Balkan müziğinde ise insanlar birlikte çalıyor, söylüyor ve dans ediyor; aralarında güçlü bir sinerji var. Dinleyici ile sanatçı arasındaki sınırlar neredeyse kayboluyor. Belgeselden Mark Levy bu durumu şöyle açıklıyor: “Eskiden klasik müzik çalardım. Orada müzisyen çalar, seyirci dinler ve sonunda alkışlar. Ama ben bunun ötesine geçmek istedim.” İnsanlar artık sadece dinleyen olmak istemiyor; müziğin içinde aktif olarak yer almak, etkileşimde bulunmak istiyorlar. Modern Batı kültüründeki keskin özne nesne ayrımına karşı, bu tür müziklerdeki ortaklık duygusu daha samimi geliyor.
Balkan müziği etkisi kendini hangi yıllarda göstermeye başlamış? Şu an nasıl bir durum var?
San Francisco’daki Balkan müziği sahnesi, 1950’lere kadar geriye götürülebilir. Ancak bunlar üniversitelerin bünyelerinde bulunan folklör kulüpleri ve araştırma enstitülerinin çalışmaları çevresinde oluşmuş entelektüel faaliyetler. Bu faaliyetlerin Soğuk Savaş yıllarına doğru arttığını gözlemliyoruz. Burada Amerika’nın bölge ülkelerine yönelik “özel” merakının büyük etkisi olduğunu zannediyorum. Ancak entelektüel bir faaliyet olarak başlayan bu ilgi gün geçtikçe bir tutkuya dönüşmüş. İlk nesil meraklılar öğrendiklerini çocuklarına aktarmış, onlar da kendi çocuklarına... Müzik eğitim kampları düzenlemişler. Daha sonra Balkanlar ülkelerinden gelen yeni göçmenler Amerikalılara katılmış ve daha renkli bir sahne ortaya çıkmış. Bugün Balkan müziği sadece entelektüel bir ilgi alanı değil; canlı, dinlenen, dans edilen ve çokça alıcı bulan bir müzik türü. Yani geçmişte kalmış nostaljik bir şey değil. San Francisco ve çevresinde gençlerin akın ettiği çok fazla sayıda Balkan müzik etkinliği var. Bugün gençlerin dinlediği, elektronik müzikle harmanlanan gruplar örneğin Beats Antique ya da Balkan Bump, Balkan ezgilerinden, ritimlerinden fazlasıyla besleniyor. Bu da gösteriyor ki Balkan müziği San Francisco’da gelişiyor.
“San Francisco’daki Balkan sahnesi çok canlı”
ABD’nin başka noktalarında benzer bir ilgi var mı?
San Francisco, Balkan sahnesi konusunda çok canlı ve kültürel açıdan herkesin kendine yer bulabildiği kocaman bir sahne gibi. New York’ta, yani doğu yakasında Balkan müziği yapıldığını biliyorum. Boston’da Balkan müziğine yönelik büyük bir ilgi var. Austin’de bir gösterim düzenledik ve ilgi çok güzeldi. Amerika çok geniş bir coğrafya. Kültürel olarak çok canlı. Her noktadaki Balkan sahnesi hakkında bilgiye sahip olmak zor ama güçlü bir ilgi var.
'Uzak Şehir' dizisinin başarılı oyuncusu Atakan Özkaya verdiği röportajda samimi açıklamalarda bulundu.