'Roma' filminin psikanalitik incelemesi
Yönetmenliğini Alfonso Cuaron'un üstlendiği 2018 yapımı 'Roma', yayınlandığı yıl epey ses getirmiş ve Akademi Ödülleri'nden 'En İyi Yönetmen' ve 'En İyi Uluslararası Film' kategorileri dahil 3 Oscar kazanmıştı. Daha önce Meksika yapımı 'Roma' filmini feminist kuram bağlamında analiz etmiştik. Gelin bu kez de filmin psikanalitik yansımalarına Molatik olalım...
Psikanalitik kuramın duayeni Sigmund Freud, alanda birçok araştırma yaparak çeşitli teoriler geliştirmiştir. Freud çalışmalarında en çok cinsellik konusuna odaklanmıştır. Cinsellik algısını dürtünün doyumsuzluğu veya cazibesi olarak açıklamıştır. Dürtünün doyumsuzluğunu filmde Sofia karakterinde görmek mümkündür. Sofia’nın eşine gösterdiği bağımlı tutumlar, dürtünün doyumsuzluğuna işaret ederken aynı zamanda cinsellik algısının tamamıyla çiftleşme üzerine yoğunlaştığını simgelemektedir. Bu durum Sofia üzerinde paranoyak bir tavır oluşturmuştur. Zamanla Sofia düşünme yetisini kaybetmeye başlayarak 'ben' olgusunu yitirmeye başlamıştır. Bu açıdan Sofia karakteri üzerinden dürtünün kaçınılması zor bir süreci tetiklediği yansıtılmıştır.
Bastırdıklarını kontrol etmekte zorlanıyor
Antonia pasif, Sofia ise aktif bir karakter olarak yansıtılsa da aslında durum pek de görüldüğü gibi değildir. Bu durumun böyle olmadığına özellikle araba sahnelerinde işaret edilmiştir. İki karakterin iki farklı araba sahnesi bulunmaktadır. İlk araba sahnesi Antonia'nın eve giriş sahnesidir. Antonia uzun çabalar sonucunda arabasını park etmektedir. Bu sahneler Antonia’nın akılcı yönünü kaybetmediğine ve dürtünün cazibesine kapılmadığına işaret edilmektedir. Bu açıdan dürtünün kültürel faktörler ile sınırlandırılabildiği gösterilmektedir. Sofia karakteri ise Cleo’yu hastaneye götürdüğü sırada iki araç arasında sıkışıp kalır. Sofia sahip olduğu ve kurtulamadığı dürtüleri ile arabasını iki araç arasından geçirir ve yoluna devam eder. Bu sahne bastırılan dürtülerin bir gün mutlaka açığa çıkacağı resmedilmiştir. Sofia bastırılan dürtülerini kontrol etmekte zorlanır. Bunu şiddet veya depresif ruh hali ile yansıtır.
Dış dünyaya açılan pencere
Metaforik olarak televizyonun bireylerin benliğinden uzaklaşarak dış dünyaya açılan pencereyi temsil ettiği söylenebilir. İmgelerin yoğun olarak yansıtıldığı televizyon ekranı aracılığıyla verilmek istenen mesaj iletinin izleyicileri belirli temsil kalıpları içerisinde yeniden inşa ettiği olgusudur. 'Roma' filminde bu kalıpların inşasında alt sınıf ve üst sınıfın efendi-köle biçiminde yansıtıldığı görülmektedir. Orta sınıf mensubu bir ailenin televizyon karşısında ailece oturduğu sahnede kadraja Cleo elinde bir tabak ile girmektedir. Sofia’nın Antonia’dan çay istemesiyle aile ortamı birdenbire başka bir ortama dönüşmüştür.
Minik radyosu onun benliğini simgeliyor
Lacan açısından özneleşme simgesel düzende gerçekleşmektedir. Simgesel düzen insana kendisini bir gösteren ile temsil etme olanağı sağlayarak özne olarak kurulmayı sağlar. Cleo’nun benliğini simgeleyen unsur minik radyosudur. Cleo radyosunu devamlı yanında taşımaktadır. Bir anlamda içerisindeki sesin daima çığlık çığlığa olduğunu yansıtmaktadır. Dil aracılığıyla öznelliğini kuran özne birtakım dürtüler ve dış dünyadaki ilişkilerle meydana gelmektedir. Filmde Fermin karakterinin dövüş sanatına olan ilgisi kaybettiği benliğini bulmasında ilahi bir güç olarak resmedilmiştir. Fermin’in dövüş sanatının arkasına saklanması ve dışavurumlarını dövüş sanatı aracılıyla yapması bunun bir örneğidir. Fermin kendini çubukları ile temsil eder.