Aftersun: Gamsız hayat herkese başka sorar geçmiş hesaplarını
Cannes'da büyük övgü toplayan, Filmekimi'nde biletleri çok erken tükendiği için yalnızca şanslı izleyiciler tarafından izlenen 'Aftersun', 90'ların sonunda Türkiye'ye bir yaz tatili için gelen baba ve kızının izleyiciyi canevinden vuran güçlü ve gerçek hikâyesini aktarıyor. Filmden çıktığınızda Candan Erçetin klasiği 'Gamsız Hayat'ı gözlerinizden yaşlar süzülerek dinlememeniz imkânsıza yakın...
Bahar aylarında Cannes Film Festivali'ndeki Uluslararası Eleştirmenler Haftası'nda gösterildiğinde bir anda tüm gözler 'Aftersun'a çevrilmişti. Yılın en güçlü bağımsız yapımlarından biri olan ve film eleştirmenleri tarafından tam not alan 'Aftersun', geçtiğimiz haftalarda İstanbul'da Filmekimi kapsamında izleyiciyle buluştuğunda biletleri çok erken tükenen filmin neden bu kadar çok ses getirdiğini rahatlıkla anladı birçok kişi. Karşımızda son yılların en dokunaklı, en güçlü, en yalın, en sade dramalarından biri vardı çünkü karşımızda. Üstelik yönetmen Charlotte Wells'in oldukça otobiyografik olan bir ilk film yönetmenliğiydi ve mekan tam da burası, Türkiye'ydi. 90'ların sonunda Türkiye'deki bir deniz kenarında geçen film, gerçekten de yönetmen ile babasının 1998'de yaptıkları bir yaz tatilinden yola çıkıyor.Bahar aylarında Cannes Film Festivali'ndeki Uluslararası Eleştirmenler Haftası'nda gösterildiğinde bir anda tüm gözler 'Aftersun'a çevrilmişti. Yılın en güçlü bağımsız yapımlarından biri olan ve film eleştirmenleri tarafından tam not alan 'Aftersun', geçtiğimiz haftalarda İstanbul'da Filmekimi kapsamında izleyiciyle buluştuğunda biletleri çok erken tükenen filmin neden bu kadar çok ses getirdiğini rahatlıkla anladı birçok kişi. Karşımızda son yılların en dokunaklı, en güçlü, en yalın, en sade dramalarından biri vardı çünkü karşımızda. Üstelik yönetmen Charlotte Wells'in oldukça otobiyografik olan bir ilk film yönetmenliğiydi ve mekan tam da burası, Türkiye'ydi. 90'ların sonunda Türkiye'deki bir deniz kenarında geçen film, gerçekten de yönetmen ile babasının 1998'de yaptıkları bir yaz tatilinden yola çıkıyor.
90'ların sonuna götürüyor ve orada bırakıyor
Filmdeki karakterimiz Sophie, annesi ve babası boşanmış olmasına rağmen özgüven problemi yaşamayan, yalnızca yaşadığı dünyayı sakince algılamaya çalışan bir çocuk olarak filmdeki başrolümüz. Frankie Corio adlı genç yetenek tarafından canlandırılan Sophie karakterine son yıllarda 'Normal People' dizisi sayesinde yıldızı parlayan, ancak her ne hikmetse 'hep aynı kişi'yi oynamakta ısrar eden Paul Mescal eşlik ediyor. Baba ve kızının Türkiye'de 90'ların sonunda yaptıkları tatil gerek neşesi gerekse melakolisiyle, daha doğrusu tıpkı hayat gibi her iki kutuba da organik ve dengeli yaklaşımıyla şahane bir aktarım yapıyor. Damlayan su seslerini, etraftan gol seslerini, dalga seslerini hatta sessizliği... 'Aftersun', henüz hayatla yeni yeni bağ kurmaya başlayan 11 yaşındaki minik bir kızın, en çok da görece kısıtlı zamanlarda eşlik edebildiği babasını tanıma, daha sonra ise hiç aklından çıkmayacak olan bu 98 tatilini hatırlama seansı gibi adeta. Boşluklar ve hayallerle süslenen geçmişe dönüş, birçoklarımızın çocukluğunu ya da gençlik dönemini geçirdiği, teknolojinin henüz bizleri bu kadar birer tüketim canavarına dönüştürmediği, fırtına öncesi sessizlik olan 90'ların sonuna götürüyor ve orada bırakıyor.
"Çok mu dertsiz duruyorum uzaktan bakınca?"
'Aftersun', büyük bir film iddiasında olmadan kocaman bir gerçekliği elinde, avucunda tutmasıyla devleşiyor. Filmin en büyük sırrı tam da burada. Gerçekten Sophie de var babası da. O iki karakter, üstelik de yönetmenin paylaşımlarını gördüğünüzde gerçekten halı alıyorlar, birlikte gazlı içecekler içiyorlar, yemekler yiyorlar ve en önemlisi gülüyorlar, mutlu oluyorlar. Frankie Corio'nun oynamayıp yaşadığı Sophie karakteri, Paul Mescal'ın bu filmde hiç de sırıtmayan oyunculuğuyla birleşiyor ve bizleri baba-kız olduklarına, yönetmenin gerçek hikâyesine eşlik ettiklerine ikna ediyorlar... 'Aftersun'ın Türkiye'deki izleyiciyi canevinden vurmasının bir sebebi de çok doğru zamanda çalan bir 2002 Mayıs şarkısı, 'Gamsız Hayat'. Hepimizin ezbere bildiği Candan Erçetin klasiği, her ne kadar 98'de geçen bir hikâyede teknik açıdan olmaması gerekse de bu filme ve hikâyeye inanılmaz yakışmış. 'Gamsız Hayat'ın çaldığı anda "Çok mu dertsiz duruyorum uzaktan bakınca?" ya da "Gamsız hayat herkese başka sorar geçmiş hesaplarını" kısmına eşlik etmeniz güçlü bir ihtimal. Elbette bu esnada gözyaşlarınıza hakim olmanız, film bittikten sonra soluğu dijital müzik platformlarında almamanız imkânsıza yakın... 'Aftersun' yılın en güçlü, en sade, en yalın ve en gerçek anlatılarından biri. Samimiyetiyle izleyici mest ediyor. Charlotte Wells, henüz 1987 doğumlu olmasına rağmen ilerde güçlü filmlere imza atabileceğini bu otobiyografik öğeler taşıyan ilk büyük işiyle kanıtlıyor. Tıpkı hayatın size dokunduğu gibi önce yıkılmak, sonra tekrar güçlü bir şekilde yola devam etmek istiyorsanız bu filmi sakın izlemeyin, asla izlemeyin. Kendinizi tutamayacağınızı biliyorum, bu yüzden 'tersten' söylüyorum. Mutlaka bir teşekkür edeceksiniz. Önce bu filmin adını duymadıysanız içinizden bana, sonra Charlotte Wells ve babasına, finalde de bizi bir zamanlar aynı gökyüzünün altında buluşturan hayata!
twitter.com/mayksisman
instagram.com/mayksisman
youtube.com/mayksisman
can.sisman@milliyet.com.tr