9 Kere Leyla'dan ne anladık?

4 Aralık Cuma günü izleyicisine kavuşan ve herkesin merak ettiği 9 Kere Leyla filmini izleyenler yazıyı okumaya devam etsin izlemek isteyenler ve henüz fırsat bulamamışlar için dikkat bu yazı spoiler içerir! Bir kere bir film veya dizide ilk baktığımız şeylerden biri oyuncu kadrosudur. Uluslararası Emmy En İyi Erkek Oyuncu ödülü alan bir Haluk Bilginer, 90’lı yıllardan bu yana sahnelerde bize kahkaha attıran, güldüren düşündüren Demet Akbağ ve günümüz yıllarında aktif bir şekilde dizi, filmlerde severek izlediğimiz, doğal güzelliği ile dikkat çeken Elçin Sangu. Bu üç isim başrol olunca beklenti arşa çıkıyor doğal olarak. Tabi üç başrol diyorum ki bence bu filmde Fırat Tanış’ın karakteri Mahdum’da kişisel olarak içinde alt mesaj olan bir karakter. Alican Yücesoy’dan da bahsetmek istiyorum. Sanırım kendini bir futbolcu gibi 3 yıllık falan bir sözleşme imzalamış ve bu dijital platformun dizilerine abone olmuş. Daha geçen ay Bir Başkadır’da görmüştük kendisini. Oyuncu kadrosu çok çok iyi dedik ballandıra ballandıra anlattık bu isimleri nasıl sevdiğimizi, oyunculuklardan yana hiç şüphemiz yok. Hikayesi nasıl peki? Güldürü ve düşündürü amaçlanmış çok net! İki kadın üzerinden kadınların öldürülmesi ile toplumsal mesaj verilmek istenmiş fakat bu mesajı bizim filmin son sahnesinden önce anlayabilmemiz için kahin falan olmamız gerekiyor. Son sahnede her şey açığa kavuşsa da son sahneye kadar dayanabilen var mı bilemiyorum. Arkadaşlar ben her şeye rağmen sabrederek oyuncular ve Ezel Akay hatrına filmi bitirsem de bazı noktaları atlamak mecburiyetinde kalmış olabilirim. İzleyecek olanlara duyurumdur! Haluk Bilginer’in yani filmdeki Adem’in kafa içi konuşma sahnelerini gönül rahatlığıyla atlayabilirsiniz. Üzülerek belirtiyorum ki senaryo zayıf kalmış. Her ne kadar teması güzel olsa da bu senaryo ile ‘kadına şiddet’ ile ilgili bir toplumsal mesaj verilebileceğini sanmıyorum. Bu bir film değil de müzikal ya da tiyatro oyunu olsaydı, ah keşke öyle olsaydı. Gerçekten merak edilip gidilir ve biletleri yok satabilirdi. Ama film fikri bu hikayede inanılmaz basit ve havada kalmış. Filmi izlememiş olanlar ve yazıyı okumaya devam edip buraya kadar gelmiş olanlardan özür dilerim. İnanın ben de tanıtımını gördükten sonra 4 Aralık’a kadar gün sayanlardandım. Filmi izlerken de bitimine kaç dakika kaldı diye saydım. Sevgili Ezel Akay, bu hikayeyi keşke Serenay’ın Alice’i gibi tiyatro sahnesine taşısa biz de gidip bir kere de orada izlesek.