08.09.2021 - 08:45 | Son Güncellenme:
Öncelikle kıymet verip bana ve aileme bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederiz. Ben Konya’da gözlerimi 1989 yılının mart ayında açtım. İlk, orta, lise ve üniversite öğrenimimi Konya’da tamamladım. Günümüz dünyasındaki her genç gibi ekmek davası için hızlı bir geçiş yaşadım.
Sürekli kabına sığmaz tavırlarım beni ara ara radikal kararlar almaya yönlendirdi. Bunlardan ilki üniversiteyi yarıda bırakıp bisikletle Türkiye turuna çıkmaktı. Her ne kadar yolun bir kısmında rüzgar afetiyle karşılaşıp yolculuğumu yarıda bıraksam da, sonraki yıllarda radikal kararlar almaya hep devam ettim. Uzun zaman alan kararsızlıkların ardından, seyahat acentesi açarak kendime yeni bir yol çizdim. 7 yıla yakındır şahsıma ait olan seyahat acentesinde faaliyet gösteriyorum.
Herkese ilginç gelen konu da aslında bu sürece karar verme serüvenimiz. Eşimle evlendikten sonra sürekli turlara beraber gidiyor, insanları gezdiriyorduk. Karadeniz bölgesinde çok ama çok sevdiğimiz, görür görmez burada olmalıyız diyerek aldığımız bir karar her şeyi değiştirdi. Bize özel gelen o yer Amasra’ydı. Bir müteahhit ile anlaşarak temelden bir eve yazıldık.
Tüm birikimimizi vererek bir umut beklediğimiz ev, ne yazık ki yalan oldu. Dolandırıldığımıza üzüldük, sessizleştik derken. Biraz uzaklaşmak ve kendi kendine yetebilen bir yuva isteği doğdu içimizde. Bir yıllık bir araştırma sürecinin ardından, bir arazi aldık. Araziyi alırken tek hedefimiz vardı. Kendi evimizi kendimiz yapmak… İşte bize musibet gibi görünen o dolandırılma ve kaybedilen birikim, bizi çok ama çok farklı bir noktaya taşımış oldu.
İnanır mısınız bilmiyorum! Biz arazi alırken hiçbir şeye dikkat etmedik. Bizim serüvenimizin macera dolu olması aslında bundandır. Arazi alırken tek arzu ettiğimiz şey olabildiğince insanlardan uzak, doğaya yakın bir yer olmasıydı. Konya gibi bir ovada ağaçlık alan bulmak neredeyse imkansız.
Araştırma yaparken bir web sitesinde ilan gördüm ve direkt aradım. Çok istememin sebebi, arazinin üç tarafı Orman Bölge Müdürlüğü'nün sorumluluğundaki ormanlık alandı. Bizi cezbeden tamamen bu oldu. M2, kadastro yolu, arazinin tapuda ne olarak geçtiğine hiç dikkat etmedik. Arazinin ücretiyle alakalı aklıma direkt bir söz geliyor. Gerçekten mal alıcısına satılırmış. Biz orayı görünce o kadar etkilenmiştik ki fiyat konusunda bölgeden hiç araştırma yapmadan, direkt pazarlığa oturduk ve 120.000 TL gibi bir bedelle araziyi satın aldık.
Aslında bu hayat boyu tüm alanlarda aynıdır. Bir işe kalkıştığınızda kendi yaptığınız bir işin verdiği lezzet her zaman daha fazladır. İnsanoğlu bir başkasının yaptığı işi genelde çokça eleştirir ve düzgün iş çıkmasına şartlanır. Bizi en çok rahatlatan konu tamda buydu. Hata yaptığımızda kendimize kızmıyoruz. Çünkü hata yaptıkça öğreniyor ve tecrübe sahibi oluyorsunuz.
Hiç başkasına yaptırmayı araştırdınız mı derseniz, emin olun biz bunu hiç araştırmadık. Çünkü daha ucuza hallederiz, kendimiz yapalım niyetiyle yolculuğa başlamadık. Biz kendi emeğimizin olduğu, her çivisini kendimizin çaktığı bir yuva derdindeydik. Emin olun bunun verdiği lezzet, hazır bir yapıya göçmekten çok ama çok daha farklı.
Başlangıçta araziyi aldık ve belediyeye başvurduk. Başvuru sonucunu duyunca aslında ikinci kez hayal kırıklığına uğradık. Bizim aldığımız arazi 4300 metrekareydi ve bahçe statüsünde geçiyordu. Belediyeden arkadaşlar bölgenin imara açık olmadığını ve 5000 metrekarenin altında olduğu için görüş veremeyeceklerini söylediler. Bu durum bizi ikinci kez hayal kırıklığına uğratmıştı.
Pes ettiniz mi o zaman derseniz, asla pes etmedik. Bir müddet araştırma yaptıktan sonra, Tarım Müdürlüklerinin ahır yapma sözüne, bakıcı evi olarak belli şartlarda inşaata izin verdiğini öğrendik. Şartlar arasında, arazinin 3000 metrekare üzerinde olması, minimum 150 koyunluk ahır yapılma sözüne 75 metrekare alt, 75 metrekare üst, toplamda 150 metrekarelik bakıcı evi yapma izni olduğunu söylediler.
İşin aslı zaten kendimizin de ahır yapma niyeti vardı. Sadece yaşanılan süreç bizleri bu tercihe doğru yöneltti. Eğer arazi alarak, kendi evini yapmak isteyen insanlar varsa muhakkak almadan evvel ada / parsel numarasını o arazinin bağlı olduğu belediyeye vererek sormaları gerekiyor. Bu sayede daha az hata yapacaklarına inanıyoruz.
En büyük ve zaman alan süreç aslında arazinin bulunması. Çünkü evle ilgili çizilecek projede karşınıza çıkacak ilk sorunlar arazinin statüsü ve büyüklüğü oluyor. Burada bizim şahsi bazı tavsiyelerimiz muhakkak olacaktır. Bunların başında, kadastro yoluna cephe olması, arazinin tarla değil bahçe veya arsa olarak geçiyor olması, arazinin köy içi olarak geçiyor olması, ova bölgesindeyseniz ova içi değil, ova dışı olması, yanından aktif veya pasif sel yatağının geçmiyor olması, en yakın elektrik direği ve su şebekesine olan mesafesinin iyi hesaplanması gibi bazı konulara baştan dikkat etmek, ileri vadede sıkıntılarla karşılaşma oranınızı azaltacaktır.
Biz araziye ev yapmak için başvurduğumuzda bizim bir kadastro yolumuz yokmuş bunu o an anladık. Bu da bize artı maliyet çıkardı. Sebebi komşularımızdan yol geçit hakkı almak zorunda kaldık. Her ne kadar mahkeme sürecine bulaşmadan gönül rızasıyla maddi bir bedel karşılığı anlaşmış olsak bile, bazen daha farklı komşularla, daha farklı sorunlar yaşanabiliyor.
Ev yapımındaki yasal süreçte biz direkt olarak mimar bir arkadaşla çalıştık. Kendisi bizim bu işteki en güzel şansımız oldu. Mimari proje, statik proje, mekanik proje, harita kadastro işlemleri, jeoloji mühendislerinin toprak analizleri, ahşabın statiği vb. tüm projelerin hepsini kendileri üstlenerek, tek bir fiyat üzerinden bizlere yardımcı oldular.
Bu evraklarla beraber belediyenin ilgili birimine başvurduk ve şantiye ruhsatımızı aldık. Burada dikkat edilmesi gereken ikinci bir mevzu aslında ev yapacak veya yaptıracak olan kişinin nasıl bir malzemeden evi yaptıracak olduğu. Biz yüzde yüz ahşaptan yapmak istediğimiz için ekstra olarak ahşabın statik projesi çizilmesi zorunluluğuyla karşılaştık. Prefabrik, çelik, beton vb. tercihlerde bu süreç daha hızlı ilerleyecektir.
Aslında birden fazla alan sayabiliriz ama içlerinden en çok bizi yoran ve etkileyen iki alan olmuştur. Bunlardan birincisi biz inşaat alanına 1 saatlik uzaklıkta olduğumuz için her gün git gel zor olur diyerek ortalama 7 aya yakın kış mevsimi dahil çadırda kaldık ve bu bizi gerçekten çok yordu. Yeri geldi rutubetle uğraştık, yeri geldi kar yağdı çadır kırıldı, o soğukta içinde kaldık.
Tabii şimdi bunu düşününce bize eziyet değil güzel bir anı olarak geliyor. İkinci en zorlandığımız alan ise, üçgen ev yaptığımız için o ana direklerin ayağa dikilmesiydi. Her ne kadar çekici yardımıyla bunu yapmış olsak da acaba düşecek mi, ayakta duracak mı, yaptığımız ev bizi taşıyacak mı soruları bizlerin beynini oldukça meşgul etti.
Hayatımız boyunca ne ev yaptık, ne de marangozluk gerektiren bu tarz işlerin ucundan tuttuk. Hal böyle olunca elbette keşkelerimiz oldu. Bizi teselli eden şey, biz tüm inşaat serüvenimizi YouTube üzerinden insanların istifadesine sunduğumuzdan, bizim yaptığımız hatalara insanlar şahit oldu ve onlar bu hatalara artık düşmeyecek.
Basit bir örnek vermek gerekirse, ana kolonların fırınlanmış ağaçtan olması daha iyi olurmuş. Ağaç kesilmiş bile olsa yaşamaya ve yön değiştirmeye, sıcaklık - soğukluk farkına bağlı olarak devam ediyor. İkincisi biz güney pencerelerini sonra açarız diyerek, malzemeyi üzerine kapattık bu daha en baştan açılabilirmiş. Ev tamamen ahşaptan değil de, ana kolonları çelikten, kaplaması ahşaptan olabilirmiş. Bu ve buna benzer keşkelerimiz oldu. Ama dediğimiz gibi biz memnunuz. Yaşadığımız tecrübe bizleri fazlasıyla teselli ediyor.
Söyleyeceğim fiyat 2019 / 2020 yılı ücretleri baz alınarak düşünülmeli, aksi durumda inandırıcı gelmeyecektir. Genel bir maliyetten söz edecek olursak, bunu üç kalemde hesaplamamız daha doğru olacaktır. Kaba inşaat maliyeti, mutfak, banyo, kapı, vb. maliyeti, proje maliyeti.
83.325 Türk Lirası kaba inşaat için para harcadık. Bu ücret 75 metrekare alt, 20 metrekare üst, toplamda 95 metrekarelik 7 metre yükseklik, 10 metre derinlik, 7 metre genişliği olan tamamı ahşap evimiz için harcanan bedeldi. Mutfak, banyo, kapı, veranda için harcadığımız ortalama bedelse, 25.000 TL’yi buldu. Çizilen tüm projeler ve harç ücretleri için ortalama olarak 25.000 TL ödeme yaptık. Toplamda baktığımızda 133.375 TL ödeme yapmışız.
Tabii ki herkes kendi evini yapabilir. Fakat bunun için bir şart var. Kesinlikle mükemmeliyetçi olmamak gerekiyor. Eğer her şeyin kusursuz olması gerektiğini düşünüyorsanız, ev yapım süreci çok ama çok sancılı olacaktır. Bizim yaptığımız hataların başında da aslında bu geliyor. Bir diğer konu da başkalarına danışmayın.
Ben bunu söylediğimde genelde eleştiriliyorum. İstişare muhakkak iyidir. Fakat benim söylemek istediğim proje konusunda danışmanlık almak değil, evi kendim yapmalı mıyım, diyerek çevrenizde bulunan insanlara sorduğunuzda, genelde kendilerinin yapmaya cesareti olmadığı konularda, sizin de başarılı olamayacağınızı düşünerek sizi olumsuz cümleleriyle etkilerler.
Biz bunu çok sefer yaşadık. Burada önemli olan evin ne kadar büyük olduğu veya ne kadar güzel olduğu değil. Sizin o evin içerisinde mutlu olup olamayacağınızla alakalı. Bundan dolayı benim şahsi fikrim, düşünmeyin direkt olarak eyleme geçin. Çünkü başlamak bitirmenin yarısıdır ve en kötü karar, kararsızlıktan çok ama çok daha iyidir. Biz evimizi ortalama olarak 1 yılda zor tamamladık ve halen ufak tefek eksiklerimiz var. Yalnız bu süre sizi şaşırtmasın çünkü bizim özel bir durumumuz vardı.
Birincisi pandeminin Türkiye’ye girişi, benim mevcut mesleğim olan turizmi tamamen etkilenmesi ve artık paramız kalmayışı. İkinci sebepse turizm tekrar canlandığında bizim sürekli şehir dışında kültür turlarında olmamızdan kaynaklandı. Eğer maddi sorunlar yaşamasaydık ve şehir dışında olmasaydık, evin inşaatı maksimum 3 / 4 ay içerisinde biterdi.
Aslında tam anlamıyla göç etmiş halen sayılmayız, eylül ayını bekledik. Seyahat acentesi işletiyor ve memleketin gizli kalmış güzelliklerini olabildiğince misafirlerimize tanıtmaya çalışıyorum. Göçle beraber aldığımız kararlar biraz farklı. Şu an halen araştırma içerisinde olduğumuz konuların başında tıbbi aromatik bitki yetiştiriciliği ve organik tarım / ilaçsız tarım geliyor. Hatta ilaçsız tarım , permakültür, hügelkültür denemelerinin ilkini yaptık sayılır.
Bizim arzumuz hem turistik, hem de kendi kendine yetebilen bir çiftlik kurmak. Bunun başında doğaya minimum zararla, maksimum verimi elde etmek istiyoruz. Minimum zarar diyorum çünkü direkt veya dolaylı insanoğlu muhakkak doğaya bir noktada zarar veriyor.
Kimi parfümüyle, kimi attığı şişeyle, kimileri de doğaya bir ağaç bağışlamayarak bu zarara ortak oluyor. Elimizde olan görüntü ve inşaatla alakalı birikimlerimizi YouTube üzerinden yayınladığımız için çam sakızı, çoban armağanı YouTube gelirimiz oluşmaya başladı. Bununla beraber hayvancılık, bitki yetiştiriciliği ve organik tarımla ekmek teknemizi döndürmeye çalışacağız.
Bu soru benim için çok ama çok değerli bunun sebebi ise şehir hayatıyla köy hayatı arasında yapılacak geçişte maddi manevi bir çok kalemde değişiklik oluyor. Basit bir örnek vermek gerekirse, şehirde bulunan evimde duşa girdiğimde, suyu açar ve duş alırdım. Ne kadar suyun gittiğini bile düşünmezdim. Hatta sıcak su gelene kadar soğuk suyu heba eder gidere akıtırdım. 8 aylık çadır tecrübemde tek bir damacana ile duş alabildiğimi gördüm ve aklım orda başıma geldi.
Bu harcamaları tabii sadece maddi düşünmemek gerekir. İnsanoğlu için çok ama çok kıymetli olan zaman israfı aynı şekilde göç edilen yerin konumuna göre değişiklik gösteriyor. Köy veya kırsal yaşamda zaman genişliyor. Onun genişliği de her konuda bereketi arttırıyor. Çünkü bizler şehir hayatının stresinden ve yapmakla mükellef olduğumuza inandırıldığımız zaruretlerden kendimize ve ailemize vakit ayıramaz hale gelmişiz. En büyük kayıp ve en büyük değişiklik benim için bu oldu.
Konya’da faaliyet gösteren ilkokullardan birini Konya içerisinde bir geziye götürmüştüm. Bir nevi piknik konseptinde gerçekleşti. Çocuklardan biri yerden bir taş aldı ve annesine getirdi. Sizce ne sormuş olabilir? Ben soruyu duyunca biraz şaşırdım. Evet onlar daha çocuk yeni yeni öğreniyorlar diyebilirsiniz. Ama durum bize göre hiç öyle değildi. Çocuk annesine taşı uzattı ve bu ne diye sordu! Ardından annesi onun taş olduğunu söyledi. Çocukta benim çantama bunu koyar mısın, ben bunu çok sevdim ve evime götürmek istiyorum dedi.
Benim oğlumun adı Yuşa henüz 1,5 yaşlarında biz kendisini araziye götürdük ve serbest bıraktık. Bunun videosunu da özellikle YouTube kanalımızda paylaşmıştık. Ben oğlumun yüzündeki mutluluğu evde hiç o şekilde görmemiştim. Toprakla ilk teması halen gözlerimin önünde.Okul, aile, arkadaş çevresi evet çocuğa çok şey öğretir. Asosyal olmasına belki engel bile olur. Fakat günümüz çağında sadece televizyon, oyun konsolları ve telefonun hüküm sürdüğü bir dönemdeyiz. Elinde oyun konsolu yerine, baba bak topraktan çamur, çamurdan tabak yaptım diyebilen çocuk bizim şahsi fikrimize göre kendine ve topluma daha faydalı olacaktır.
Ailemle beraber bu değişimi eylül ayından sonra tadacak olsak da. İnşaat sürecinde şahsım ve babamın içinde bulunduğu göçte hayatımızda birçok şey değişti. Şehir merkezinde gökyüzüne baktığınızda ara ara yıldızları seçmeniz çok güçleşir, hatta Ay’ın bile farkına varamazsınız.
Benim arazide kaldığım ilk günlerde şaşırdığım en büyük olay bu olmuştu. Kuran-ı Kerimde bir ayet vardı. “Biz, en yakın göğü kandillerle / lambalarla donattık." Ben Ay’ın geceyi bu kadar aydınlattığına arazide şahit oldum. Aynı şekilde yıldızların görsel şöleni beni çok ama çok etkilemişti. Ay görünmediğinde 1 metre önümü arazide göremiyorken, ay göründükten sonra 500 metre ötede geçen kişiyi görebiliyor olmak, çok farklı bir his. İşte bizdeki en büyük değişim, hayret kavramı oldu. Biz her defasında şaşırdık, şaşırdıkça daha büyük aşkla istedik.
Her ne kadar tavsiye etmek büyük sorumluluk gerektirse de ben bu konuda riske girecek ve düşüncelerimi gizlemeyeceğim. Kesinlikle ama kesinlikle tavsiye ederim. Yarına öleceğimizi bilmediğimiz dünyada, onun stresiyle ve telaşıyla ömür tüketmek yerine, kendi mücadelemizi verebildiğimiz, çalışma saatlerine kendimizin karar verebildiği bir hayat bana daha kaliteli geliyor.
İlacın, egzoz dumanının olmadığı, ailenizle beraber mücadele edeceğiniz bir hayat bu. Bu tarz göçlerde eminim başarısızlıklarla karşılaşanlar olmuştur. Ben bunu her zaman söylüyorum. Bankadan kredi çekerek veya borç yaparak, yeni bir hayata geçiş yapmak gerçekten büyük bir hata olur.
Yeni keşfedilen kuyunun suyu bile başta nasıl çamurlu akıyorsa, göç ettiğiniz evrenin başlangıcı sancılı olacaktır. Bundan dolayı borç yapmadan, hatta mümkünse 3 / 4 aylık bir geliri garanti altına alarak göç kararı vermek daha mantıklı olacaktır.