MimarlıkCraig Dykers: Doğal dünya, değerini hiçe sayan sanayileşme biçimleriyle elimizden alınırken peyzajın çok güçlü olabileceği ve hayatımıza büyük güzellikler katabileceği fikri yaklaşımlarımızın merkezinde yer alıyor…

Craig Dykers: Doğal dünya, değerini hiçe sayan sanayileşme biçimleriyle elimizden alınırken peyzajın çok güçlü olabileceği ve hayatımıza büyük güzellikler katabileceği fikri yaklaşımlarımızın merkezinde yer alıyor…

27.12.2024 - 02:51 | Son Güncellenme:

VitrA ve RIBA iş birliğinde düzenlenen Mimar Sohbetleri’nin konuğu olarak İstanbul’a gelen Snøhetta'nın kurucu ortağı Mimar Craig Dykers ile çok disiplinli tasarım pratikleri, peyzaj mimarlığının kentsel alanlara doğayı geri çağırma gücünü ve küresel sorunlarla başa çıktığımız şu günlerde ihtiyacımız olan kapsamlı ve derinlikli sürdürülebilirlik anlayışları üzerine konuştuk.

Craig Dykers: Doğal dünya, değerini hiçe sayan sanayileşme biçimleriyle elimizden alınırken peyzajın çok güçlü olabileceği ve hayatımıza büyük güzellikler katabileceği fikri yaklaşımlarımızın merkezinde yer alıyor…

Ebru Şevli, Mimar-  Kjetil Thorsen ile birlikte Snøhetta'nın kurucu ortaklarından birisiniz. İskenderiye Kütüphanesi ile 1989'da elde ettiğiniz başarıdan önce, genç bir mimar grubu olarak yolculuğunuzdan ve mimariye olan ilginizi nasıl fark ettiğinizden bahsedebilir misiniz?

Haberin Devamı

CRAIG DYKERS: İlginç olan bir şey var ki, o da kazanana kadar gerçek anlamda bir grup değildik. İskenderiye Kütüphanesi için bir araya geldik ve kazandıktan sonra birlikte bir şirket kurduk: İnternet, e-posta ve bu tür şeylerden önce tanışan insanlardan oluşan bir ağ. Eski moda bir şekilde, arkadaşların arkadaşları aracılığıyla tanıştık. Bir araya gelmek için ilginç bir yoldu. Ve tabii ki İskenderiye Kütüphanesi için açılan yarışmayı kazandıktan sonra olduğu gibi ilgi odağı haline gelmek, genç mimarlar olarak önümüze alışılmadık bir zorluk çıkardı: Mısır'daki kütüphane gibi karmaşık bir binayı tamamlamak.

Ondan önce her birimizin kendi geçmişi vardı. Bazıları Norveçliydi, diğerleri farklı ülkelerden. Ben her yerden sayılırım; nereli olduğumdan tam olarak emin değilim ama Amerikalıyım. Hepimiz düşüncelerimizi ve geçmişimizi bir araya getirerek bugün sahip olduğumuz şirketi oluşturduk.

Haberin Devamı

Benim yolculuğum biraz sıra dışıydı. Sanatçı olabileceğimi düşünmüştüm ama mimarlığa daha yatkın görünüyordum ve bana bu yolu izlemem tavsiye edildi. Almanya'da, çocukken beni her zaman büyüleyen birçok ilginç binanın bulunduğu bir bölgede doğdum. Beni etkileyecek sıra dışı bir mimari arka plana sahip olduğum için şanslıydım. Ama tabii ki çocukken mimarinin ne olduğunu tam olarak bilemezsiniz. Sadece bir şey, bir bina gördüğünüzü, içinde yürüdüğünüzü ve bunun sizi etkilediğini bilirsiniz. Genç bir insan olarak bunun nedenini her zaman tam olarak açıklayamazsınız. Mimariyi daha resmi bir şekilde takdir etmek zaman alır. İnsanlar resimleri, sanatı ya da heykeli neredeyse çok erken yaşlarda doğrudan takdir edebilirler, ancak mimari bizi o kadar çok çevreliyor ki onu hafife alma eğilimindeyiz.

Bir grup genç mimar olarak büyük bir başarı elde ettiniz ve en prestijli mimarlık ödüllerinden biri olan Ağa Han Ödülü’nü kazandınız. Bu ödülün çoğunlukla Orta Doğu'dan mimarların tasarladığı projeler ile kazanılmasına alışkınız. Size uzak bir coğrafyada, çok büyük ölçekli, uzun vadeli, uluslararası bir proje için görevlendirildiniz. Bu süreçle nasıl başa çıktınız ve deneyimleriniz sizi nasıl geliştirdi?

Haberin Devamı

CD Öncelikle net olarak ifade edilmesini gereken bir husus var: Ağa Han Ödülü mimara verilmiyor. Ödül aslında projeye veriliyor. Bu harika bir yaklaşım ve biz de bunu takdir ediyoruz. Sadece yapanların değil, yapılan şeyin de takdir görmesi güzel. Elbette bir eserin sahibi olarak değer görmek önemli; ancak etkimizin nerede yattığına dair olan bakış açımıza göre “eseri üreten” olmak bizim en büyük önceliğimiz değil. Tasarımlarımıza ve sonuçlarına, kendimize verdiğimiz değerin ötesinde değer veriyoruz. Bu garip isme sahip olmamızın ve kimsenin aslında kim olduğumuzu bilmemesinin nedenlerinden biri de bu. En azından dolaylı olarak.

Craig Dykers: Doğal dünya, değerini hiçe sayan sanayileşme biçimleriyle elimizden alınırken peyzajın çok güçlü olabileceği ve hayatımıza büyük güzellikler katabileceği fikri yaklaşımlarımızın merkezinde yer alıyor…

İskenderiye Kütüphanesi, Mısır.

Bu projeye bilgisayar yardımı olmadan başladık. Tasarım çalışmasının ömrü boyunca bilgisayarlar daha kullanılabilir hale geldi. Böylece, daha tarihsel çizim biçimlerinden daha az geleneksel temsil araçlarına geçiş yaptık. Tüm bu yeni programları ve teknikleri öğrenmek çok zaman ve çaba gerektirdi; bu da projenin hayatının çok ilgi çekici bir parçasıydı. İkinci olarak, uluslararası bir grup insanı içeriyordu. Sadece yüzlerce değil, dünya çapında binlerce insandan oluşan bir ağ içeren, geniş kapsamlı bir projeydi. Kişinin kendi kültürünü ön plana çıkarmadan kültürlerin birbirleriyle nasıl ilişki kurduğunu anlaması ilginç bir ders.

Haberin Devamı

Son olarak da şunu söylemek isterim; ilk astronotların Ay'a gittiklerinde Dünya'ya dönüp baktıklarını ve bu küçük mavi topu gördüklerini hayal ediyorum. Ay'a ayak basmış olsalar da, değerimizin sadece bireyler olarak değil, kolektif toplumumuzda yattığını fark ettiler. İskenderiye Kütüphanesi gibi büyük bir uluslararası projede çalışmak da bize benzer bir bakış açısı kazandırdı. Özellikle günümüz siyasetinde var olan çatışmalara rağmen tüm dünyanın birbirine ne kadar bağlı olduğunu görebiliyoruz.

Craig Dykers: Doğal dünya, değerini hiçe sayan sanayileşme biçimleriyle elimizden alınırken peyzajın çok güçlü olabileceği ve hayatımıza büyük güzellikler katabileceği fikri yaklaşımlarımızın merkezinde yer alıyor…

Ulusal Opera ve Bale Binası, Norveç.

Türkiye'de çok bilinen ve konuşulan bir başka projeniz de Norveç Ulusal Opera ve Bale Binası. İnşaatı 2008 yılında tamamlanan bu yapıyı, hem yerel halk hem de turistler tarafından çok sevilen ve kabul gören bir 21. yüzyıl tasarımı olarak tanımlayabiliriz. İki projeyi karşılaştırdığımızda biçimsel bir süreklilik görmüyoruz. Snøhetta'nın temel yaklaşımını, form ve strüktürün ötesinde ortaya koyan şey nedir?

Haberin Devamı

CD Yaptığımız her yapı bir şekilde yerçekimine yanıt vermek zorunda. Ama daha da önemlisi, üzerinde konumlandığı dünyaya yanıt veriyor. Uzayda çalışırken bile içinde yaşadığımız dünyayla bir ilişkimiz var. Çalışmalarımız ile çevremizdeki dünya arasındaki fiziksel ilişkilerin yanı sıra, peyzajın mimariyle olan ilişkisini de anlamak bir diyalog yaratıyor. Bu diyalog herkes için çok önemli. Her zaman kendimize şunu sormalıyız: Yaptığımız şeyi bitirdikten sonra ne olacak? Bu bizi bir sonraki adımda nereye götürecek? İster peyzaj mimarlığı ister yapı mimarlığı olsun, insanlar yarattığımız şeyleri nasıl anlayacak ve bunlara nasıl tepki verecekler? Düşüncelerimizin çoğunu bu soru yönlendiriyor. Bir diğer kilit konu da elbette çevre, biyoçeşitlilik ve içinde çalıştığımız habitatlar üzerindeki etki. Bu unsurlar tartışmanın önemli aktörleri haline geliyor. Peyzaj mimarlığı ile bizim kadar yakın çalışmayan pek çok mimar bu bağlantıyı doğrudan göremiyor. Peyzajı daha çok biçimsel veya heykelsi yönleriyle görme eğilimindeler. Ancak peyzaj mimarlığı, mimarlar olarak bizi ileriye götürüyor. Hatta bazı projelerimize peyzaj mimarları öncülük ediyor. Mimari çalışmalarda başı çeken peyzaj mimarlarımız var.

Artık mimarların bir adım geri çekilip gururlarını bir kenara bırakmalarının ve peyzaj mimarlığının gücünü, önemini ve mimarlığı nasıl daha bilgili hale getirebileceğini fark etmelerinin zamanının geldiğine inanıyoruz.

Küresel ölçekte tanınan mimarlık firmaları genellikle isimlerini aldıkları “star mimarlar” tarafından yönetiliyor. Ancak sizin durumunuzda, firmanın adı olan “Snøhetta”, kendi adınızdan daha iyi biliniyor olabilir. Bu bilinçli bir karar mı?

CD Evet, kesinlikle. Bu arada Snøhetta, Norveç'te bir dağın adı. Çoğu insan bu ismi telaffuz edemediği ya da nereden geldiğini bile bilmediği için bu kötü bir iş kararı olabilir. Dolayısıyla, iki zorluk ortaya çıkıyor: Kimse nerede olduğunu bilmiyor, kimse ne anlama geldiğini bilmiyor ve kimse arkasında kimin olduğunu bilmiyor. Pek çok kişi, sanki çok önemli biriymişim gibi, bir noktada “Snøhetta şahsı” ile tanışıp tanışmayacaklarını soruyor. Ancak bunları bir kenara bırakırsak, doğal dünya, değerini hiçe sayan sanayileşme biçimleriyle elimizden alınırken, peyzajın çok güçlü olabileceği ve hayatımıza çok büyük bir güzellik katabileceği fikri yaklaşımımızın merkezinde yer alıyor.

Craig Dykers: Doğal dünya, değerini hiçe sayan sanayileşme biçimleriyle elimizden alınırken peyzajın çok güçlü olabileceği ve hayatımıza büyük güzellikler katabileceği fikri yaklaşımlarımızın merkezinde yer alıyor…

550 Madison Avenue Garden, ABD.

Ancak mesele sadece sanayileşme değil. Birbirimizle ve etrafımızdaki dünyayla ilişkilerimizde sosyolojik değişimler de söz konusu. Yaşamın kendisinden giderek daha fazla kopuyoruz. Örneğin, merdivenlerin yerini yürüyen merdivenler aldı ve bir zamanlar fiziksel efor gerektiren işleri artık asansörler yapıyor. Hatta dokunmamıza gerek kalmadan açılan döner kapılar bile yarattık. Ben modern bir mimarım, bu yüzden düz çatıları takdir ediyorum, ancak bu özellikler genellikle bizi çevremizdeki doğal güçlerden koparıyor. Hepimiz eğimli çatılar kullanalım demiyorum, ancak modernizm ilerledikçe yağmur ve rüzgarın binalarla nasıl etkileşime girdiğine dair anlayışımızı kaybettik. Şimdi, bu soyutlamaya, değerini koruyarak ve onu etkileyen doğal olayları ekleyerek tepki veriyoruz. Tüm bu unsurlar bizim için önemli ve bunlar, bir felsefeye, bir aforizmaya veya akılda kalıcı bir kelime oyununa bağlı olmak yerine, manzaradaki bir yeri temsil eden firmamızın isminde ortaya çıkıyor.

Günümüzde sürdürülebilir tasarım söz konusu olduğunda popüler kültürün bir parçası haline gelen sertifikalar ön plana çıkıyor. Ancak sizin sürdürülebilirliğe yaklaşımınız, mimarlık ortamında genel olarak karşılaştığımız durumdan daha farklı görünüyor. Sosyal, çevresel ve ekonomik olmak üzere üç tür sürdürülebilirliğe ve bunların birliğine vurgu yapıyorsunuz. Bu konuyu biraz daha açar mısınız?

CD Örneğin çevresel sürdürülebilirlik sadece enerji üretimi veya yapı malzemeleri aracılığıyla doğrudan karbon tutulmasıyla ilgili değil, ki bunlar kesinlikle önemli. Aynı zamanda içinde çalıştığımız habitatlar ve bu habitatların gelişmek için ihtiyaç duyduğu biyolojik çeşitlilikle de ilgileniyoruz. Mesela, otlar, ağaçlar ve hatta okyanuslar da dahil olmak üzere çoğu bitki karbon tutulumunda çok önemli bir rol oynuyor. Eğer “enerji tasarruflu” binalar yapmak için bu kaynakları tüketirsek, biyoçeşitliliği tehlikeye atmış oluruz. Bu faktörleri dengelememiz gerekiyor.

Bu sadece tarımsal, banliyö veya şehir dışındaki alanlar için geçerli bir yaklaşım değil; bu bakış kentsel ortamlara da entegre edilebilir. Projelerimizin çoğu kuşların, böceklerin ve bitkilerin şehirlerde yaşaması için alanlar sağlıyor. Örneğin, kısa bir süre önce dünyanın en yoğun şehirlerinden biri olan Manhattan'ın merkezinde bir ofis binasının yanında küçük bir plaza tasarladık ve burası kuşlar, ağaçlar, bitkiler gibi canlılarla dolup taşıyor. Çevresel sürdürülebilirlik hakkında düşünmenin bir yolu da bu; tanımını genişletmek.

Sosyal sorumluluklar bununla doğrudan bağlantılı, çünkü tasarımlarımız ne kadar sürdürülebilir olursa olsun insanlar birbirlerine daha da yabancılaşır, sosyal etkileşimlerinde daha da rahatsız olur, siyasi inançlarında daha da kutuplaşırsa o zaman yaptıklarımızın ne anlamı kalır? Nereden geldiklerine veya hangi dili konuştuklarına bakmaksızın insanların birbirlerine doğal bir şekilde karşılık verebilecekleri alanlar yaratmalıyız.

Ve elbette bunların hiçbiri ekonomik sürdürülebilirlik olmadan mümkün değil, çünkü dünyamız bir tür ekonomik bağlantı üzerine kurulu. İster kapitalizme, ister Marksizm’e, ister başka bir sisteme inanın, paraya dayalı olmasa bile her zaman ekonomik bir ilişki söz konusu. Bu sadece takas bile olabilir. Bu düşünce alanlarını geliştirmek, hayatımızda sahip olduğumuz diğer tüm önemli değerleri desteklemeye yardımcı oluyor. Ve son olarak bu üçlüye bir katman daha eklemek istiyorum: Güzellik ve neşe.

Güzellik ve neşe insanlar olarak bizim için son derece önemli. Ne anlama gelirse gelsin, bir güzellik duygusu olduğunu ve hayatın bize neşe getirebileceğini hissetmeye ihtiyacımız var. Bugün içinde yaşadığımız dönemde bu daha da büyük önem taşıyor.

Antroposen çağında, gezegenimizin her geçen gün çöktüğü bir zamanda yaşıyoruz. Başta fosil yakıtlar olmak üzere enerji kaynaklarımızın sonuna yaklaşıyoruz ve çoğu insan mevcut senaryoya ya bir felaket olarak yaklaşıyor ya da yeterince ciddiye almıyor. Mimarların dünyayı tek başlarına kurtaramayacaklarını biliyoruz, ancak inşaat sektörünün olumsuz çevresel etkilerin neredeyse yarısından sorumlu olduğunu da biliyoruz. Peki, sizce mimarlar en azından süreci tersine çevirmeye nasıl destek olabilir? Ya da çevre üzerinde nasıl olumlu etkiler yaratabilir?

CD Herkesin tartıştığı konular hakkında da rahatlıkla konuşabilirim ama o kısımlara çok derinlemesine odaklanmak istediğimden emin değilim. Açıkçası, enerji ve doğal kaynakları yönetmek; hassas, sürdürülebilir binalar tasarlamak önemli ve bu bir gerçek. Bu konuya ayrıntılı olarak odaklanmıyor olmam, ilgilenmediğim anlamına gelmiyor. Ama bence dikkate alınması gereken başka şeyler de var. Dikkat çekmek istediğim bir husus, Antroposen'de iklim değişikliği hakkında konuşurken genellikle doğayı, Doğa Ana'yı, yönetmeye odaklandığımız. Ancak her zaman söylüyorum, insan doğasını yönetene kadar Doğa Ana'yı yönetmek çok zor olacak. Doğa bizim kendi davranışlarımızı yönetmemizi bekliyor.

Daha önce de belirttiğim gibi, kendimizi mümkün olan her şekilde doğadan gönüllü olarak ayırıyoruz. İşleri kolaylaştırmak ve daha konforlu hale getirmek iyi bir şey gibi görünüyor; konforsuz hayatlar yaşamak istemiyoruz, erken ölmek ya da çevremizden kopmanın neden olduğu hastalıklardan muzdarip olmak da istemiyoruz. Ancak diğer yandan, zihinlerimizi doğaya yeniden bağlamamız gerekiyor. Her şeyin bizim için var olmadığını ve her şeyin insan ihtiyaçlarına odaklanmaması gerektiğini anlamamız gerekiyor. Bizler karmaşık bir doğal ağın sadece bir parçasıyız. İnsan doğası, insanları her tartışmanın merkezine yerleştirmeye devam ettiği sürece, mevcut gidişatı değiştiremeyeceğiz. İnsan merkezli düşünme yolunda ilerlemeye devam edeceğiz.

Çalışmamızın ele almayı amaçladığı konulardan biri de bu: İnsan merkezli bir yaklaşımı güçlendirmek yerine, insanları daha fazla hareket etmeye, dışarıda daha fazla zaman geçirmeye ve çevrelerindeki dünyaya onları zorlayacak şekillerde erişmeye teşvik ediyoruz. İnsanların doğal döngüye daha bağlı hissetmelerini, kendilerini sadece dünyadaki ayrı yaratıklar olarak görmemelerini istiyoruz. Bu pek çok dini inançla uyumlu olmayabilir, dindar insanlara karşı olduğumdan değil, ancak pek çok dini inanç insan merkezli görüşlere odaklanır ve etrafımızdaki dünyaya karşı yükümlülüklerimiz ve onun üzerindeki etkimiz konusunda çok az rehberlik sunar.

Craig Dykers: Doğal dünya, değerini hiçe sayan sanayileşme biçimleriyle elimizden alınırken peyzajın çok güçlü olabileceği ve hayatımıza büyük güzellikler katabileceği fikri yaklaşımlarımızın merkezinde yer alıyor…

San Francisco Modern Sanat Müzesi, ABD.

Snøhetta olarak multidisipliner yaklaşımınızın günümüz standartlarının ötesinde şeyler başarmanızın anahtarlarından biri olduğunu söyleyebilir miyiz?

CD Kesinlikle, evet. Stüdyomuzda farklı şekillerde eğitim almış insanlara zihinlerimizi açıyoruz. Peyzaj mimarlığı, iç mekan tasarımı ve yapı mimarlığı birbiriyle yakından ilişkili olsa da aynı şeyler değil. Her grup tartışmaya kendi eğitim geçmişini ve bakış açısını getiriyor. Bu çeşitlilik bizim için inanılmaz derecede önemli. Bununla birlikte, kilit bir nokta, kim olursanız olun veya ne yaparsanız yapın, bazen önemli olan küçük şeylerdir. Büyük değişiklikler yapma yeteneğinizi abartmamaya dikkat etmelisiniz. Bu, ilerlememeniz ya da işlerin doğru yönde ilerlemesi için baskı yapmamanız gerektiği anlamına gelmez; ancak en küçük değişikliklerin bile önemli bir etkiye sahip olabileceğini kabul etmeniz gerekir. Yüz kişi küçük bir değişiklik yaparsa, bu daha büyük bir dönüşüme yol açabilir.

Mümkün olan her yerde atılımları veya daha büyük yenilikleri hedeflememeliyiz demiyorum, hedeflemeliyiz. Ancak bazen bu değişikliklerin bilimsel ilerlemelere dayanması bile gerekmez. En küçük eylemler dalgalanma etkileri yaratabilir ve birlikte daha büyük bir fark yaratabilirler. Daha önce de söylediğim gibi, insanlara bir bağlantı hissi vermek, böylece psikolojik olarak bir şeyin parçası olduklarını hissetmelerini sağlamak önemli. Bir dahaki sefere dışarı çıkıp mantıksız ya da rasyonel olmayan bir şey yaptıklarında, bunu biraz daha düşünebilirler. Bu küçük şeyler bir fark yaratabilir.

Snøhetta, geleneksel anlamda alışık olduğumuz ofislerden ziyade bir mimarlık fakültesi gibi çalışıyor sanki. Master plan ölçeklerinden malzeme boyutlarına kadar çeşitli ekiplerle farklı ölçeklerde, eş zamanlı olarak çalışıyorsunuz. Malzeme araştırması ve deneyselliğin yaklaşımınızda büyük bir değer taşıdığına inanıyorum. Bu tutumunuzu “geleneksel zanaatın ve son teknolojinin eş zamanlı keşfi” olarak tanımlıyorsunuz. Bunu biraz daha açabilir misiniz?

CD Biz de sıklıkla “atölye” kelimesini kullanıyoruz ama “fakülte” de harika bir kelime. Örneğin, San Francisco Modern Sanat Müzesi'nde, çağrışım yaratan ve şiirsel bir cephe malzemesi istedik, ancak elbette bu sorunlu ve savurgan bir karar olabilirdi. San Francisco çevresindeki yerel zanaatkarları araştırdık ve hafif bina cepheleri oluşturmak için ilginç yeni teknolojilerle çalışan zanaatkarlar bulduk. Sonuç olarak, binanın çelik ihtiyacını %30'un üzerinde azaltmayı başardık. Bu, binanın %30 daha hafif olduğu anlamına geliyor ki hafiflik özellikle deprem bölgelerindeki yapılar için önemli. Çelik, deprem bölgelerinde gerek duyulan bir malzeme, ancak hacmini azaltmak da mümkün. Yerel zanaatlarla iş birliği yaparak ve malzeme hacimlerini azaltarak, inşaat sonuçları açısından olumlu bir etki yarattık. Ayrıca, yalnızca sanayileşmiş malzemelere veya bunların etkilerine odaklanmak yerine, doğal koşulları kullanan, doğal olarak yaratılmış malzemeleri de araştırıyoruz. Tüm bu çabalar birlikte, maddiyat ve malzeme biliminin peyzaj, iç mekan ve bina mimarisi kadar önemli olduğunu vurguluyor.

İşveren faktörü yaklaşımınızı nasıl etkiliyor? İşverenlerin fikrini değiştirme gücünüz var mı? Örneğin, “Hayır, bu böyle yapılmamalı” diyebiliyor musunuz, yoksa sadece müşterinin sizin yaklaşımınıza zaten açık olduğu projelerde mi yer alıyorsunuz?

CD Bence bu soru ikisinden birinin seçilebileceği bir cevaba sahip değil. Her iki durumun da konuyla ilgisi var. Eğer sadece para kazanmaya odaklanmış bir müşteriyle karşılaşırsak -tekrar ediyorum, para kazanmak önemli ve hepimiz iyi bir ekonomiye sahip olmak isteriz, ancak ekonomik, sosyal ve çevresel faktörler arasındaki denge kilit önem taşıyor- bahsettiğimiz üç sürdürülebilirlik türünün yanı sıra dördüncü bileşen olan neşe, güzellik ve sevgi arasında köprü kurmayı amaçlamayan bazı projelere “hayır” diyoruz. Sevgi de önemli. Nadiren de olsa bu kararları alıyoruz.

Normalde müşterilerimiz kim olduğumuzu ve ne yaptığımızı anlıyor, bu yüzden bizimle çalışmak istiyorlar. Yapmak istemediğimiz bir şeyi yapmak için adımızı kullanmaya çalışmıyorlar. Bence bu iki yönlü bir tartışma. Müşterilerimizden çok şey öğreniyoruz. En iyi işlerimizin, sahip olduğumuz en güçlü müşterilerden geldiğini söylemeliyim; vizyonlarını ve zihniyetlerini net bir şekilde ortaya koyan ama aynı zamanda şaşırmaktan da hoşlanan müşteriler. Bazen söylediğimiz gibi; istediğinizi elde etmektense, elde ettiğinizi istemek her zaman daha iyidir. Bu, tartışmanın önemli bir parçası ve hem tasarımcı hem de müşteri açısından iki yönlü bir yol sunuyor.

Bugün dünyamıza baktığımızda, iklim krizinin, göçün, savaşların sonuçlarıyla yüzleşmeye başlıyoruz ve görünüşe göre ufukta daha şiddetli olanlar var. Peki, sizce inşaat sektöründe ve şehirleri tasarlama anlayışında nelerin değişmesi gerekiyor? Tüm bunların ortasında mimarın rolü ve konumunu nasıl değerlendirirsiniz?

CD Dünya inşaat şirketleri ya da mimarlar tarafından yönetilmiyor. Politikacılar ve bankacılar ya da şu veya bu şekilde ticari kuruluşlar tarafından yönetiliyoruz. Öncelikle, şehirleri ve toplumları büyütmek için çevresel açıdan daha akıllı yöntemleri yasalaştırmaları için hükümetler üzerinde daha fazla baskı oluşturmalıyız. Net bir mevzuat olmadığı sürece, insanlar para kazanmak uğruna yapmaları gerekenleri her zaman göz ardı edecekler. Mevzuat ilk ve en önemli şey diye düşünüyorum. Ne yazık ki pek çok mimarın siyasette yer alacak zamanı yok, bu da bir ayrışmaya neden oluyor. Ancak, mimarlık ve tasarım toplulukları içinde destekleyebileceğimiz hareketler, siyasi ve yasal temellere doğru ilerleyen gruplar ve insanlar var. Bence tasarımcılar olarak elimizden geleni yapmanın yanı sıra yapmamız gereken şeylerden biri de yaptığımız işi yapıcı bir şekilde geliştirmek.

Benim “Goldilocks sendromu” olarak adlandırdığım duruma düşmemeye dikkat etmeliyiz. Goldilocks, her şeyin mükemmel olmasını isteyen bir çocuk hikayesiydi. Bir çözümün her şeyi bir anda düzeltmediği sürece kötü bir çözüm olduğunu düşünmekten vazgeçmeliyiz. Her çözümün bir değeri vardır. Sadece her çözümün getirdiği değerler yelpazesinin farkında olmamız gerekir.

İkinci konu ise para ve bankacılık dünyası ile inşaat sektörü arasındaki bağlantılar ve olumlu çevresel çözümlere sahip olmayı ekonomik açıdan sağlıklı hale getirmenin yollarını bulmak. Size iyi bir örnek vereyim: Kuzey Dakota'da, Badlands adı verilen bir bölgede bir dizi peyzaj alanı yaratıyoruz. Burası, son 150-200 yıldır Avrupa kolonizasyonu tarafından ele geçirilmiş, çoğunlukla sığır otlatmaya odaklanmış vahşi, evcilleşmemiş bir yaban.

Otları 100 yılı aşkın bir süredir sığırlar için iyi olduğunu düşündüğümüz bir tür ile değiştirdik, ancak bölgeye özgü olmadığı için, bu otları yetiştirmek için endüstriyel ürünler gerekiyor. Dahası, onu yiyen hayvanlar için de sağlıklı değil. Eğer çayırlardaki orijinal otlara geri dönerseniz, bunlar sadece ücretsiz olmakla kalmıyor aynı zamanda çok daha yüksek miktarda karbonu toprağa geri kazandırıyor. Bu otların tohumlarını üniversiteler aracılığıyla çiftçilere ücretsiz olarak sağlamak için bir sistem kuruyoruz. Böylece, doğal olan, yağmur ormanları ve okyanuslar gibi kaynakların çoğundan çok daha fazla karbon tutma özelliğine sahip olan otları ekebilirler. Çayır otları çok derin köklere sahip ve arazinin orijinal bağlamının bir parçasıdır. Çiftçilere nasıl tasarruf edebileceklerini, sığır etlerinin tadının nasıl daha iyi olacağını ve nasıl daha az metan üreteceklerini gösterdik. Böylece, herkes kazanıyor. Olumlu, yapıcı ve birçok açıdan faydalı yöntemler üzerinde düşünmemiz gerekiyor.

Sohbetimiz için çok teşekkür ederim. Snøhetta hakkında anlattıklarınız, okuyucularımız için de bilgilendirici ve keyifli olacaktır eminim. Eğer son olarak bahsetmek istediğiniz bir şey varsa, ekleyebilirsiniz.

CD Bu etkinliğin bir parçası olmaktan mutluyum ve insanların çalışmalarımız hakkında daha fazla bilgi edinmesini umuyorum. Pek çok insan kim olduğumuz ve ne yaptığımız konusunda biraz dar bir bakış açısına sahip, bu yüzden ufukları genişletmek ve yeni şeyler göstermek her zaman güzel. Yıllar içinde birçok şey oldu ve bu birçok kişi için beklenmedik olabilir.