Etlerin siz “Yeter, doydum” diyene kadar masanıza servis edildiği Brezilya usulünü deneyeyim dedim. Denemez olaydım. Bütün şevkimi kırdılar, vazgeçtim. Neden mi?
Et seven bir toplumuz ve et üzerine iyi yapılan her şey, her zaman iş yapar Türkiye’de. Dünya üzerinde ne kadar değişik et pişirme tekniği ve ne kadar değişik sunum şekli varsa araştırır, bize göre olanları alıp uygulamaya çalışırım. Brezilya usulü mangalın da tam bize uygun olduğunu düşündüm ve sistemi alıp yeni mekanımda denemeye karar verdim. Başıma neler geldiğini anlatmadan önce sistemi anlatayım:
Yiyebildiğin kadar ye ama...
Lokantada mönü yok, soğuk başlangıçlar ve salatalar açık büfe. Salatanınızı alıp oturduğunuz andan itibaren servis, kılıçlara saplanmış etlerle başlıyor ve yiyebildiğiniz kadar et geliyor, hiç durmuyor servis. Masada bir kart durur; bir tarafı kırmızı bir tarafı yeşil. Yeşil taraf durduğu sürece et geliyor.
Eğer doyduysanız, kırmızı tarafı çeviriyorsunuz, servis kesiliyor. Herkesin sevebileceği, çok rahat bir sistem. Hele pişirme yöntemi çok daha mükemmel; özel bir ocağı var, etler dönerek pişiyor. Dönerek pişen etlerin suyu içinde kalıyor.
Denedik, duvara çarptık
“Nereden baksanız tam bize göre” dedim, bu hafta uygulamaya başladım. Birkaç gün seçtiğimiz masalarda bunu denemeye başladık. Birkaç masa iyi gitti ama bir yerde kelimenin tam manasıyla duvara çarptık.
Anladım ki biz daha bedavacı kültüründen kopamamışız. Ne mi oldu? Gelen bir masa limitsiz diye 3 saat boyunca yemeğe devam etti, bunda sorun yok ama masaya giden her şeyin yarısı çöpe gitti. 2 kilo et gittiyse yarısı çöp. Neden mi? Çünkü o çöpe giden etlerin de parasını verdiğini düşünerek, mönüde ne varsa yemek istiyorlarmış. Birincisi o yediğine saygın olması gerek; o hayvanı yetiştirene, onu işleyene, pişirene...
Masana gelene kadar o kadar büyük bir emekten geçiyor ki aslında, o emeği almana para yetmez. Bütün şevkimi kırdılar, vazgeçtim o güzel sistemden çünkü bizim daha çok fırın ekmek yememiz gerek bu tür paylaşımcı kültürleri anlayabilmemiz için.