Bir süredir Nişantaşı’ndaki Abdi’nin adını çok duyar olduk. Öyle ki hafta içi düzenlediği partiler bile gündeme gelmeye başladı.
Lüksün simgesi Nişantaşı’nda olmasına rağmen, hiç de lüks bir yer değil.
Abdi İpekçi Caddesi üzerinde, merdiven altında bir yerde hizmet veriyor. Kapısında tek güvenlik var... Tabureleri ve masaları ufacık.
Ağırlıklı olarak Türkçe müzik yapıyorlar. Türkçe müzik derken; hafta sonları dışında öyle çok piyasa şarkılar çalınmıyor Abdi’de.
Konumu ve mekanın tasarımı nedeniyle kimse içeri girmeye çekinmiyor. Öyle süslenip püslenip gidilesi bir yer değil. İster eşofmanla, ister ev halinle çık git, eğlen!
Sırf bu nedenler için bile Abdi’ye gidenlerin sayısı çok
fazla.
Abdi’yi Abdi yapan en önemli şey ise; mekan sahiplerinin karı-koca olması. İstanbul’da kafe ve restoran sahibi çok evli çift var. Ama ben bugüne kadar evli bir çiftin gece kulübü sahibi olduğuna hiç denk gelmedim.
Pınar-Gökhan Oskay çifti, Nişantaşı’nın göbeğinde gece kulübü işletiyorlar. Gece hayatında görmeye alışık olmadığımız bir durum.
Günlük alışverişi Gökhan Oskay yapıyor... Kulübü açıyor, iş başlayınca da Pınar Oskay geliyor.
Pınar Hanım’ın görevi kasa. Tüm hesapları o kontrol ediyor. Gökhan Bey ahaliyi eğlendiriyor.
Kulübü işletenler karı-koca olunca, mekana güven de artıyor. Gece kulübü hiç olmadığı kadar samimi oluyor.
“Zor değil mi karı-koca kulüp işletmek?” diye soruyorum; Pınar Hanım, cevabı yapıştırıveriyor:
“Evde eğleneceğimize, burada hem eğleniyor, hem de çalışıyoruz. İkimiz de yapacağımız işi bildiğimiz sürece hiçbir sorun olmaz.”
“GECE HAYATIM YOKTUR”
Eğlenmek nasıl kötü bir şey olabilir? Gece dışarı çıkmak, sosyalleşmek ayıp mıdır? Gece kulübüne gidince, kötü bir hayat mı yaşıyor olursunuz?
Bu soruları neden soruyorum?
Çünkü şimdi hangi ünlüye mikrofon uzatılsa, “Gece hayatım yoktur. Beni en son ne zaman gece dışarıda gördünüz?” açıklamasını yapıyor.
Gece dışarı çıkmadığını açıklayınca, düzgün bir hayat yaşadığı algısı yarattıklarını sanıyorlar. Bu algı öylesine yerleşmiş ki, bu tür açıklamaları hiç garipsemiyoruz. Hatta “Helal be! Çok düzgün bir hayat yaşıyor” diye geçiriyoruz içimizden.
Gece dışarı çıktığınız zaman alkolik damgası yiyorsunuz hemen. Bu oluşan algı yüzünden de, ünlüler gece ortalarda görünmekten korkuyor.
Evet, gece sosyalleşmek alkolü çağrıştırıyor. Peki şehirde gece hayatı olmazsa ne olur?
l Moda diye bir şey kalmaz, ahali aldığı kıyafetleri nerede gösterecek yoksa?
l Şehirde bu kadar kuaför olmaz!
l Lüks otomobil satılmaz olur...
l Eğlenceli şarkılar yapılamaz.
İnsan eğlenince, kötü bir hayat yaşıyor demek değildir!
Tabii alkolün dibini görmediğiniz sürece...
ZUHAL OLCAY VE TEOMAN
Geçtiğimiz hafta iki konsere gittim. İlki Zorlu PSM’deydi. Zorlu demişken, acil önlem alınmazsa, işlerinin çok zor olduğunu söylemeyelim. Cumartesi gecesi olmasına rağmen özellikle yemek mekanları dolup taşmıyordu.
Malum yaz sezonu yaklaşıyor. Millet Boğaz’a kayacak, buradaki mekanlar daha da zorluk yaşayacak. AVM yönetimi, insan trafiğini artıracak yöntemler bulmalı!
Gelelim konsere...
Teoman’ı daha önce de konser salonunda izlemiştim. Akustik Teoman’ın konseri, diğerlerine göre çok farklı ama bir o kadar da müzik dolu bir geceydi. Şahane söyledi. Kimse Teoman’ın ilk albümünü unutmuş değil.
Teoman o gecenin finalini ‘Kar Tanesiyle’ yaptı. Salondakilerin coşkusu görülmeye değerdi.
Pazar gecesi ise Zuhal Olcay’ı Frankie’de dinledim. Bir kadın sahneye bu kadar mı yakışır!
Pazar pazar bunca kalabalığı ancak Zuhal Olcay gibi biri toplardı. Frankie’nin yerinde olsam her pazar çıkarırım Zuhal Olcay’ı.