Osteoporoz; vücudumuzdaki tüm kemikleri (iskeletimizi) etkileyen sistemik bir hastalıktır. Kemiklerimizin sertliklerinin azalıp, kalitelerinin bozulmaları sonucu daha zayıf ve kırılabilir hale gelmeleridir. En sık görülen kemik hastalığıdır. Dünya nüfusunun yaşlanması, önemli artışa neden olmuştur. En iyi osteoporoz tedavisi ise risklere karşı korunmaktır. İçinde bulunduğumuz yüzyılda hastalıkların tanı ve tedavisinde yaşanan olumlu gelişmeler, yaşam sürelerini uzatsa da, yaşla birlikte artan pek çok hastalık gibi osteoporozu da sağlık gündeminin ilk sıralarına oturtuyor.
Kemik kaybı hangi yaşta başlar?
Kemikler aslında yapım ve yıkım faaliyetleriyle sürekli yenilenen canlı dokular. Bu süreç, kadınlarda 30 yaşına kadar dengeli bir şekilde devam ederken, bu yaştan itibaren denge, yıkımın lehine değişiyor. Doruk kemik kütlesinin oluştuğu 30 yaşından sonra kadınlarda, yıllık yüzde 0.5’lik bir oranda geri dönüşümsüz kemik kaybı başlıyor. Bu kayıp, özellikle menopozdan itibaren daha da hızlanıyor.
Daha çok hangi kemikleri etkiler?
Osteoporoz en fazla, vücudun yükünü taşıyan omurları etkiliyor. Tüm osteoporoz olgularının yüzde 47`si omurlarda, yüzde 20`si kalçada, yüzde 13’ü bileklerde ve yüzde 20 si diğer kemiklerde görülüyor. Omurlardaki çökme kırıklarına bağlı olarak, özellikle ileri yaşlarda boyda kısalma oluşabiliyor. Başta kalçada olmak üzere, diğer kemiklerde de, hafif düşmeler sonucunda veya kendiliğinden, ölümcül olabilen kırıklar oluşuyor. Osteoporozun en önemli sonucu kırık ve buna bağlı olarak gelişen sakatlıklardır.
Risk faktörleri nelerdir?
Majör risk faktörleri arasında en çok düşük kemik yoğunluğu görülüyor. Bu nedenle menopoz yaşı olarak kabul edilen 45-50 yaşlarında mutlaka bir kez kemik yoğunluğu ölçümü yaptırılması gerekiyor. İlk yıl ve daha sonraki senelerde elde edilen sonuçlar, kaç yılda bir tekrarlanması gerektiğini ortaya koyuyor. Bir diğer risk faktörü de yaş... Kemik yoğunluğu aynı olan biri 50, diğeri 80 yaşındaki iki hastanın kırığa maruz kalma riski çok farklıdır. Günümüzde genetik özelliklerin de kemik yapısını yüzde ise cinsiyet yer alıyor. Çünkü her beş kırıktan dördü kadınlarda görülüyor. Beyazların kırık riski 70 ile 80 oranında etkilediği düşünülüyor.
Aşırı alkol ve kafein tüketimi, kortikosteroid adı verilen ilaç grubunun ve tiroid tedavisinde kullanılan ilaçların uzun süreli kullanımı da osteoporoz riskini artıran nedenlerden.
Belirtileri nelerdir?
En önemli belirtisi kırıklardır. Osteoporoza bağlı ağrı nadir görülür. Omurga üzerinde ortaya çıkan kırık sonucu; boy kısalır, duruş bozukluğu ve kamburluk ortaya çıkar. Kamburlaşma sonucunda kemikler, karın boşluğu ve göğüse baskı yapar. Buradaki organlar olumsuz etkilenirken hastanın vücut imajı bozulur.
Teşhisi ve tedavisi
Teşhiste kemik yoğunluğunu ölçmek için kemik dansitometrisi denilen yöntem kullanılmaktadır. Hormon tedavisi sadece terleme, ateş basması, uykusuzluk, sinirlilik gibi menopozun diğer etkilerinin yoğun olarak yaşandığı zaman kullanılması gerekiyor. Osteoporoz tedavisinde amaç; kırıkların önlenmesi, kemik mineral yoğunluğunun korunması ve hatta arttırılması, kırığa ve duruş bozukluğuna bağlı şikayetlerle mücadele ve günlük aktivitelerin maksimuma çıkarılarak yaşam kalitesinin artırılması olmalı. İlaç olarak çeşitli gruplar kullanılmaktadır. Tedavide mutlaka kemiğin yapıtaşı olan kalsiyumun ve kalsiyumun emilimini artırmak için D vitamininin yer alması gerekli.
Osteoporozda temel yaklaşım korunma olup, eğitim öncelikli amacı oluşturur. Yaşam boyunca yeterli kalsiyum ve D vitamini alınımı teşvik edilmelidir. Kemik yoğunluk ölçümü yaygınlaştırılmalıdır.