11.11.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
ORKUN BULUT
Önce kitapları yazıldı, robotların insanların işini aldığı dünyanın... Sonra fütürist yapay zekayı anlatan filmlerle, bu geleceğe hazırlandık. Henüz işlerimizi robotlara kaptırmadık ama her şeyin bir tuşla hallolduğu bu çağda, acaba önce biz mi robotlaştık? Her yerinden elektrik geçen plazalar, suni ışıklı aydılatmalar ve gözümüzle görmediğimiz ama her yerimizi saran kablosuz network dalgaları! İnsan doğasına tamamen ters olan bu durum, kişiyi robotlaştırırken, negatif enerji yükleyip, mutsuzluğa hatta depresyona itiyor. Büyük şirketler personellerini mutlu etmek için şirket içi aktiviteler düzenliyor. Bir diğer tartışmaysa, bunun yerine mesai saatlerinin azaltıp bireye eve erken gitme imkanı sağlamak. Bu dijital geleceği yönetenler, teknolojiyi hayatımıza sokanlar bu yükten nasıl kurtuluyor? Geçtiğimiz ay NYT’de Fahrad Marjoo imzalı makalede, Apple, Google ve Aol gibi uluslararası yapıların, çalışanlarını meditasyonsuz eve göndermediğini, zihinleri resetlediğini yazıyordu!
Türkiye’de de başladı
Yeni dünyanın genç girişimcilerine en fazla rastladığım Kolektif House ve benzeri yerdeki sohbet gruplarında, henüz bireysel olarak bunun uygulandığını görmedim. Uzun yıllardır tanıdığım ve global şirketlere bu konuda danışmanlık veren Reyhan İlknur, uygulamaların Türkiye’de de
birçok şirket tarafından başlandığını, özellikle İstanbul’da, plaza bölgelerinde bunun psikolojik olarak gerekli olduğunu düşünüyor.
Ona göre büyük şehirde yaşamanın negatifliğini tüm İstanbullular alıyor. Trafikteki gerginlik, yetişme telaşı, telefon ve bilgisayara olan bağımlılık, insan doğasına aykırı. Gün içindeki görüşmelerdeki sahte tebessüm ve rol yapma mecburiyeti de negatif enerjiyi besliyor. Özellikle bu şehirlerde olanların aktif meditasyon yani; dans, nefes ve çeşitli beden farkındalığıyla bu enerjiden kurtulduğunu söylüyor. Hatta danışmanlık verdiği bir şirket, bu durumu o kadar ciddiye almış ki; gen dizilimiyle ilgili durumu da inceletip, herkese farklı bir meditasyon uygulanmasını sağlamış. Belki çalışanlar buna kızıyor ama çalışanı eve mutlu göndermek, yarım saat erken göndermekten çok ama çok daha faydalı.
Altın kaplama kukla
Farklı meraklıları olan bir konu, kukla sanatı... Sahne sanatları arasında belki de en eskileri, gölge kukla gösterileri... Ataşehir Metropol AVM’deki Kukla Müzesi’nde, 115 parça Endonezya, Çin, Mynmar, Almanya, Vietnam, Fransa, Almanya ve Mısır gibi ülkelerin kendilerine has kuklaları sergileniyor. Mesela gerçek altın malzemelerin kullanıldığı 14’üncü yüzyıldan Mynmar ipli kuklası, 18’inci yüzyıldan Sicilya Pupi kuklaları ve Hindistan’ın dev gölge kuklaları, görmenizi tavsiye edeceğim eserler arasında...
Lüferin en iyi yılı
İstanbul’da balığın en lezzetli olduğu zaman için, “Karın denize ilk düşmesiyle” derler. “Balık soğuk denizde yağlandıkça lezzetlenir” der Karadeniz-Marmara arasında avlananlar... Sonbahar-kış arası İstanbul’da yenebilecek en doğru balığın lüfer olduğu söylenir. Lüferiyle meşhur Foça Balık’ın sahibi Nevzat Ekiz, 2019’da son 10 yılın en lezzetli lüferinin çıktığını iddia ediyor. Bu yılki balığın tadında pişmesi için en az dokunuşu yapıyor.